top of page

Hayvana Yönelik Şiddet: Sessiz Kalınan Bir Tehlike ve Şiddet Döngüsünün Kırılması Gereken Halkası

  • Yazarın fotoğrafı: pitho blog
    pitho blog
  • 2 Ağu
  • 3 dakikada okunur

Son zamanlarda hayvanlara karşı işlenen suçların sayısındaki artış, hepimizi derinden endişelendiriyor. Sokak hayvanlarına yapılan eziyetler, hayvana uygulanan şiddet, şiddetin sebeplendirilerek meşrulaştırılması ve hayvan cinayetleri… Bu olaylar, sadece masum canlara yapılan zulüm değil, aynı zamanda toplumumuzdaki şiddet kültürünün tehlikeli bir yansıması.


Peki, hayvana yönelik şiddet, gerçekten de sadece hayvanları ilgilendiren bir mesele mi?


Uluslararası araştırmalar ve kurumlar, bu sorunun cevabının "hayır" olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hayvanlara şiddet uygulayan bireylerin, insanlara karşı da şiddet suçu işleme potansiyelleri çok daha yüksek. Bu bağlantı, "şiddet döngüsü" olarak adlandırılan ve ciddiyetle ele alınması gereken bir konuyu işaret ediyor.


Şiddet, Başladığı Yerde Durmaz


FBI gibi uluslararası kolluk kuvvetleri, hayvanlara yönelik şiddeti uzun zamandır ciddi bir gösterge olarak ele alıyor. FBI'ın Ulusal Vakaya Dayalı Raporlama Sistemi (NIBRS) verilerine göre, 2020 yılında rapor edilen 11.506 hayvan zulmü vakasının %8'den fazlası, başka bir suçla birlikte işlendi. Bu oran ilk bakışta düşük gibi görünse de, unutulmamalıdır ki bu rakamlar, yalnızca polise resmen bildirilmiş vakaları temsil ediyor. Yani bu, buzdağının sadece görünen kısmı.

Bu buzdağının altındaki gerçekler ise çok daha sarsıcı. Massachusetts Hayvanlara Karşı Şiddeti Önleme Derneği ve Northeastern Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, hayvanlara eziyet eden kişilerin, şiddet suçu işlemeyenlere kıyasla beş kat daha fazla şiddet suçu işleme olasılığına sahip olduğunu gösterdi. Bu, hayvanlara yönelik şiddetin, insanlara yönelik şiddeti tahmin etmede ne kadar güçlü bir faktör olduğunu kanıtlayan en önemli bilimsel verilerden biridir.


Şiddet, Evin Duvarları Arasında Başlar


Hayvanlara yönelik şiddetin, özellikle aile içi şiddet ve çocuk istismarı vakalarında ne kadar yaygın olduğu bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Dr. Elizabeth DeViney, Dr. Jeanne Dickert ve Dr. Randall Lockwood'un 1983 yılında gerçekleştirdiği öncü bir çalışma, çocuk istismarı şüphesiyle soruşturulan ailelerin yüzde 88'inde hayvanlara karşı istismar veya ihmal eylemlerinin de bulunduğunu gösteriyor. Bu istatistik, hayvanlara uygulanan şiddetin, aynı evde yaşayan çocuklar için de büyük bir risk faktörü olduğunu kanıtlıyor.

The National Link Coalition gibi uzman kuruluşlar, aile içi şiddet mağduru kadınların yüzde 71'inin, istismarcı partnerlerinin aynı zamanda evcil hayvanlarına da şiddet uyguladığını belirtiyor. Bu, hayvanların sadece birer mağdur değil, aynı zamanda partner üzerindeki kontrolü artırmak için kullanılan birer araç haline geldiğini gösteriyor.


Çocuğa Şiddet Hayvana Şiddet

Hayvana Şiddet, Seri Katillerin Ortak Geçmişi


Bu korkutucu döngü, en uç noktada, seri katillerin ve tehlikeli suçluların profillerinde de karşımıza çıkıyor. Kriminologlar ve psikologlar, seri katillerin ve cinsel saldırı faillerinin yüzde 40'a yakın bir kısmının, çocukluk dönemlerinde hayvanlara eziyet etme veya öldürme geçmişi olduğunu belirtiyor.

Bu bulgular, "Macdonald Üçlemesi" adı verilen teorinin de temelini oluşturur. Bu teoriye göre, seri katillerin çocukluklarında sergilediği üç ortak davranıştan biri hayvanlara eziyet etmektir. Diğer ikisi ise kundakçılık ve uzun yıllar devam eden yatak ıslatmadır.

Dr. Randall Lockwood gibi uzmanların çalışmaları da bu bağlantıyı doğruluyor ve hayvanlara zulmün, empati eksikliği ve şiddete duyulan ilginin bir göstergesi olduğunu vurguluyor. Hayvanlara uygulanan şiddet, ileriki yaşlarda işlenen daha büyük suçların bir provası, önemli bir belirtisi niteliğindedir.


Şiddet Kültürü ve "Sokakta Hayvan Olmamalı" Söylemi


Bugün, "sokakta hayvan olmamalı" diyerek şiddeti savunanların, sadece hayvanların yaşam alanını değil, aynı zamanda toplumun huzurunu ve güvenliğini de tehdit ettiğini görmeliyiz. Bir canlıya yönelik nefreti meşrulaştıran her söylem, şiddet dilini normalleştirir ve bu dil, ne yazık ki sadece hayvanlarla sınırlı kalmaz.

Hayvanlara yönelik şiddetin önlenmesi, yalnızca hayvanların yaşam hakkını korumakla kalmaz, aynı zamanda insanları da potansiyel tehlikelerden korur. Bu nedenle, hayvanlara karşı işlenen her suçu ciddiye almalı, cezai yaptırımların caydırıcı olması için mücadele etmeli ve çocuklarımızı empatiyle büyütmeliyiz.


Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

Kaynak ve Referanslar


Yorumlar


bottom of page