Bir vakayı, vakanın sorumlusu kabul edilenlerin tamamına atfetme barbarlarlığını toplum vicdanına yükleyen bu yasanın, en başından gerekçeler yönünden sakat olmasına dair detaylar:
1) Kanun gerekçesinde değinildiği gibi 5199 Sayılı hayvanları koruma kanununun yetersiz kalması nedeniyle değil, uygulanmaması nedeniyle sokaklarda hayvan sayısı artmıştır.
20 yıl içerisinde 1403 belediyeden sadece 322 adedinde hayvan bakımevi kurulmuş olup, yerel yönetimler görevini yapmamıştır.
Yerine getirilmeyen sorumlulukların muhatabı sokak hayvanı değil, sorumluluğunu yerine getirmeyen bu kurumlar olmalıdır.
2)Kanun gerekçesinde belirtilen "gerekli denetim mekanizmalarının tesis edilememesi" ifadesi, gerçeği yansıtmamaktadır.
5199 sayılı Kanunun 15 ve 16. Maddelerinde İl Hayvan Koruma Kurullarının oluşturulacağı, bu kurulların hayvanların korunmasına ilişkin sorunları belirleyip, koruma sorunlarının çözüm tekliflerini içeren yıllık, beş yıllık ve on yıllık plan ve projeler yapmakla, yıllık hedef raporları hazırlayıp Bakanlığın olumlu görüşünü alarak hayvanların korunması amacıyla her türlü önlemi almakla, hazırlanan uygulama programlarının uygulanmasını sağlamakla, hayvanların korunması ile ilgili olarak çeşitli kişi, kurum ve kuruluşların il düzeyindeki faaliyetlerini izlemek, yönlendirmek ve bu konuda gerekli eşgüdümü sağlamakla, hayvan bakımevleri ve hayvan hastanelerini desteklemek, geliştirmekle, denetlemekle ve gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Keza Kanunun 17. Maddesinde Kanuna uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Tarım ve Orman Bakanlığına verilmiştir.
Görüldüğü gibi, kanunda denetim mekanizmaları oluşturulmuş, ancak yerel yönetimler gibi denetlemekle görevli kurul ve kurumlar da görevini gereği gibi yapmadığı için hayvan sayısı artmıştır. Bu durumun muhatabı sokak hayvanı değil, sorumluluğunu yerine getirmeyen bu kurumlar olmalıdır.
3)Kanun gerekçesinde hayvanların korunmasına yönelik iyi niyetli girişimlerin yanı sıra sahipsiz hayvanlar üzerinden kontrolsüz bağış kampanyaları yapılmak suretiyle kazanç elde edildiği, bu kişi ve kuruluşların sokak hayvanı sayısının artmasını desteklediği gerekçesine yer verilmiştir.
Hukuka aykırı yollardan kazanç sağlayan kişilerin cezalandırılmasına yönelik muhtelif kanunlarda zaten hukuki düzenlemeler mevcuttur.
Bu yaptırımların hayata geçirilmemesinin sorumlusu hayvanlar değildir.
4)Kanun gerekçesinde hayvan sayısının artmasına bağlı olarak yaşanan trafik kazalarından dolayı can kayıplarının olduğu belirtilmiştir.
2019-2023 yılları arasındaki hayvana çarpma şeklinde meydana gelen trafik kazası sayısının, bu yıllar arasında meydana gelen toplam kaza sayısına oranı %1'dir.
Sadece hayvanın karıştığı bu kadar düşük orandaki kaza sayısı gerekçe gösterilerek hayvanların toplanması ve öldürülmesi yolunu açan bir yasa değişikliği teklif edilmesi akla, vicdana, evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır.
Ayrıca vurgulamak gerekir ki hayvan kaynaklı trafik kazalarının çoğu bazı Belediyelerin toplayıp yol kenarlarına attığı hayvanlar yüzünden meydana gelmiştir.
Hayvanlar, tüm kazaların %1'i olan bu kazaların sebebi değil, kurbanıdır.
5)Kanun gerekçesinde Türkiye’nin kuduz riskli bir ülke haline geldiği belirtilerek kuduz sayılarına yer verilmiştir.
Kuduz sayılarına ilişkin veriler de gerçeği yansıtmadığı gibi, gerekçede belirtildiği gibi Türkiye kuduz riskli bir ülke durumunda değildir.
Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin 14.06.2024 tarihinde Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı verilerine dayanarak yaptığı açıklamada;
Sağlık Bakanlığı verilerine göre yılda ortalama 1-2 insan kuduz vakası görüldüğü, bu veriler doğru ise kuduz riskinin arttığından söz edilemeyeceği,
Ayrıca Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO), bilinenin aksine kuduz kontrolü açısından da sahipsiz köpeklerin itlaf edilmelerine geniş ölçüde karşı çıktığı, köpek kaynaklı kuduzu kontrol altına almakta kitlesel olarak yapılan aşılamaların etkili olduğu, köpeklerin yok edilmesinin ise uzun vadede köpek yoğunluğunu azaltmadığı veya kuduzu kontrol altına almada başarılı olmadığını açıkladığı bilgisine yer verilerek kuduzun doğru aşılama ile %100 önlenebilen bir hastalık olduğu açıkça belirtilmiştir.
Gerekçedeki açıklamalar, bu konuda en uzman meslek örgütü olan Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin bilimsel açıklamaları ile çelişmektedir. Ayrıca gerekçede kuduzla ilgili hiçbir bilimsel çalışmaya yer verilmemiş olması da önemli bir eksikliktir. Bu yönden de yasanın bu gerekçesinin kabul edilmesi mümkün değildir.
6)Kanun gerekçesinde sahipsiz köpek saldırıları nedeniyle zarar görenlerin hizmet kusuru sebebiyle yerel yönetimlere karşı dava açıldığından söz edilmiştir.
Bu gerekçe evrensel hem hukuk kurallarına, hem de akla, mantığa ve vicdana aykırıdır. Böyle bir yasa gerekçesinin yazılması 20 yıldır görevini yapmayan belediyelerin ve denetim mekanizmalarının adeta ödüllendirilmesidir.
Her şeyden önce belediyelerin hizmet kusurunun açık itirafı olan bu gerekçe, akla şu soruyu getirmektedir: Hizmette kusur eden yerel yönetimler tazminat ödemesinler diye mi hayvanların yaşam hakkını ortadan kaldıran bu teklif sunulmuştur?
7)Kanun gerekçesinde 2004 yılından beri toplam kısırlaştırılan hayvan sayısının 2.504.595; sahiplendirilen hayvan sayısının 533.004 olduğu, kısırlaştırma yolu ile hayvan nüfusunun kontrol altına alınabilmesi için kısırlaştırma oranının en az %70 olması gerektiği, buna karşın bir yılda gerçekleşen kısırlaştırma oranının %8,5’ta kaldığı belirtilmektedir.
İçişleri Bakanlığının verilerine göre 2024 yılı itibariyle ülkemizdeki toplam belediye sayısı 1403’tür.
Toplam bakımevi sayısı ise sadece 322'dir!
Bu teklif yasalaşırsa 4.000.000 sokak hayvanı nerede toplanacaktır?
Nerede aşılanacaktır? 20 yılda yapılamayan 4 yılda nasıl yapılacaktır?
YEREL YÖNETİMLERİN KISIRLAŞTIRMA GÖREVİNİ YAPMADIĞI, HAYVANLARIN BAKIM VE REHABİLİTASYONU İÇİN YETERLİ KAPASİTEDE BAKIMEVİ BULUNMADIĞI AÇIKÇA İTİRAF EDİLMİŞTİR.
8)Kanun gerekçesinde -ki bu en vahim dayanaklardan biridir- 18. Ve 19. Yüzyıldaki bazı batı ülkelerinde sokak hayvanlarının zehirlenerek ve silahla itlaf edildiğinden bahsedilmiştir.
Gerekçede ülkemizde 2004 yılından beri uygulanmakta olan yakala-kısırlaştır-sal metodunun etkili bir yöntem olmadığı, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünün raporunda da yakala-kısırlaştır-sal yönteminin az köpek popülasyonuna ve yeterli kaynağa sahip ülkelerde etkili olabileceğinin belirtildiğine atıf yapılarak ötanazinin birçok ülkede geçerli bir kontrol yöntemi olduğu algısı yaratılmıştır. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünün bu raporu hangi tarihlidir? Hangi ülkelerdeki çalışmalara ilişkindir?
Bahsedilen batı ülkelerindeki 200 yıl önce uygulanan EN VAHŞİ nüfus kontrol yönteminin 21. yüzyılda bir yasa teklifinin gerekçesinde örnek alınması hukuk adına, insanlık adına UTANÇ VERİCİDİR.
Maddelerin hukiki ve ahlaki hatalarına değinilecek bir sonraki yazımıza dek, bu utanç kaynağı yasanın geri çekilmesi umuduyla...
Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...
Comments