
Boş arama ile 74 sonuç bulundu
- Köpeklerde Kaygı veya Anksiyeteye Karşı Ev Yapımı Sakinleştirici Ödül Maması Tarifleri
Köpeklerde kaygı veya anksiyetenin birçok sebebi olabilmekle birlikte sakinleştiriciler ne yazık ki kalp sağlığı için uzun vadede oldukça zararlıdır ve bu gerçeği, sakinleştirici takviye edici gıdaların doğal içeriğe sahip olması da değiştiremez. Çünkü bitkisel ilaçlar da aktif bileşenler içerir ve bir aktif bileşen bitkinin geri kalanından izole olarak kullanıldığında etkisini kaybedebileceği gibi daha az güvenli hale de gelebilir. Bu nedenle sadece bitkilerden yapılıyor olması değil , bitkinin ne olduğu, etkinliği ve kullanılan aktif bileşenine hakimiyet dahil olmak üzere bitkiye ve spesifik olarak hayvan sağlığına her yönüyle hakim olmak da oldukça önemlidir. Bu yazımızda bitkiyi bir takviye edici gıda olarak değil, doğrudan gıda olarak kullanarak zararından korunuyor ve yarının tadını çıkarıyor olacağız. Önce: Köpeklerdeki Kaygıyı Anlamak Köpeklerde kaygı ya da anksiyete Sık sık volta atmak Sık havlamak Sinirlilik Saklanma Bir aktivitede bulunmadığı halde ağızdan nefes almak Fazla salya akıtma Takıntılı ve zorlayıcı davranışlar, Saldırgan davranışlar Aşırı temizlik veya yalama sonucu oluşan cilt enfeksiyonları gibi çeşitli şekillerde kendisini gösterir. Hayatınızdaki patili bireyde bu belirtilerden herhangi birini fark ederseniz, altta yatan herhangi bir tıbbi rahatsızlığın olup olmadığını kontrol etmek için öncelikle güvenilir ve alanında uzman veteriner hekiminizi ziyaret etmeniz önemlidir. Varsa tıbbi sorunlar ortadan kaldırıldıktan sonra, Dengeli beslenme, Düzenli egzersiz, Rutin oluşturmak ve buna bağlı kalmak, Sakinleştirici klasik müzik, Yeterli ve rutin ilgi Ve ev yapımı sakinleştirici ödüller ile geçici ve yan etkileri de olan kısa vadeli çözümler değil, kalıcı olarak anksiyete sorununuz çözülecektir. Köpekler İçin Ev Yapımı Sakinleştirici Ödüllerin Faydaları Köpekler için ev yapımı sakinleştirici ödüller, köpeklerde hafif ila orta düzeyde kaygı durumlarını yatıştırmak için idealdir. Seyahat kaygısı Ayrılık kaygısı Gürültü kaygısı Uyku yoksunluğu gibi çeşitli stres yaratan durumlar için faydalıdır. Not: Ev yapımı sakinleştirici köpek ödülleri, şiddetli kaygı yaşayan köpekleri sakinleştirmede etkisizdir. Eğer köpeğiniz bu davranış probleminden muzdaripse, onun için en iyi tedavi türünü belirlemek amacıyla güvenilir ve alanında uzman bir veteriner hekim ve köpek davranış uzmanıyla birlikte çalışınız Bu sakinleştirici ödülleri, kaygı davranışı gösterirken ya da gösterdikten hemen sonra vermeyiniz. Bu durumda mevcut davranışın ödüllendirildiğini düşünecektir. Gözlemleriniz sonucunda bu davranışı gerçekleiştireceği zamandan önce ya da bu kaygı veya anksiyete atağı geçtikten hemen sonra, tekrar gerçekleşmemesi için veriniz. 1. Köpeklerde Kaygı veya Anksiyeteye Karşı Papatya İçeren Sakinleştirici Ödül Maması Tarifi Papatya kas gevşetici ve hafif yatıştırıcı olarak işlev görür. Papatyayı, köpeğinizin kaygısını yatıştırmaya yardımcı olmak için çeşitli şekillerde kullanabilirsiniz. Kuruttuğunuz papatyayı olabildiğince toz haline getirerek köpeğinizin yaş mamasına karıştırabilir, sakinleştirici bir "bitki çayı" hazırlamak için su kabına ekleyebilir veya Ev yapımı köpek ödüllerinde bir bileşen olarak kullanabilirsiniz. Tarif Linki 2. Köpeklerde Kaygı veya Anksiyeteye Karşı Kedi Otu Kökü (Valerian Root) İçeren Sakinleştirici Ödül Maması Tarifi Kediotu kökünün kaygı giderici özellikleri birçok çalışma ile kanıtlanmış ve bu da onu kaygı giderici ilaçlara potansiyel bir alternatif haline getirmiştir. Ev yapımı kediotu kurabiyeleri, ayrılık kaygısı olan köpekleri sakinleştirmek için mükemmel bir seçenektir. Tarif Linki 3. Köpeklerde Kaygı veya Anksiyeteye Karşı Ginkgo Biloba İçeren Sakinleştirici Ödül Maması Tarifi Ginkgo bilobanın da kaygı giderici özellikleri birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. Ginkgo biloba'nın köpeklerde kaygı, depresyon ve düzensiz uyku düzeni gibi yaşa bağlı köpek davranış sorunlarını azalttığı gözlemlenmiştir. Tarif Linki Köpekler için en etkili sakinleştirici ödül maması hangisidir? Her köpek sakinleştirici ödül her köpek için farklı şekilde işe yarar. Yani köpeğiniz için işe yarayan bir tarif bir diğer köpekte aynı etkiyi yaratmayabilir. Hayatınızdaki patili birey için en iyi sakinleştirici ödülü bulmak biraz deneme yanılma gerektirecektir. Köpeğinize her gün sakinleştirici ödül maması verebilir misiniz? Köpekler için sakinleştirici ödüller günlük olarak verilebilir ancak ölçülü olarak ve yalnızca gerekli olduğunda kullanılmalıdır. Köpek sakinleştirici ödüllerinde kullanılan otlar günlük olarak tüketilmek üzere tasarlanmamıştır ancak belirli durumlarda stresi ve kaygıyı azaltmak için köpeğin beslenme rutinine eklenebilir. Köpeğinize düzenli olarak yeni takviyeler veya ödüller vermeden önce güvenilir ve alanında uzman bir veteriner hekime içerik bilgisi ile birlikte danışmanız önemlidir. Köpekleri sakinleştiren ödüllerin olası yan etkileri var mıdır? Hassas mideli köpekler sakinleştirici ödülleri yedikten sonra hafif ishal yaşayabilirler. Ancak bu durum genellikle kendiliğinden düzelir. Küçük doz aşımı köpeklerin daha uykulu ve uyuşuk olmasına yol açabilir. Çoğu durumda, bu semptomlar yavaş yavaş ortadan kalktığı için veteriner hekim müdahalesi gerekmez. Ancak, ciddi doz aşımında kusma, düşük vücut ısısı ve koordinasyon eksikliği gibi endişe verici yan etkiler görülür. Köpeğiniz bu belirtileri gösteriyorsa onu acilen bir veteriner hekime götürünüz. Köpeğinize sakinleştiren ödüllerin etki etmesi ne kadar zaman alır? Köpeğinize stresli bir durumdan 40 dakika önce sakinleştirici ödüller verin, böylece etken maddelerin etki etmesi için daha fazla zaman tanımış olursunuz. Genel olarak sakinleştirici köpek ödülleri 8 saate kadar etkisini koruyabilir. Özetle Bitkilerin doğrudan kendileri ile yapılan sakinleştirici köpek ödülleri hafif ila orta düzeyde kaygıyı yatıştırabilir. Ancak hayatınızdaki patili bireye bu ürünleri aşırı miktarda vermemeye dikkat edin, çünkü büyük dozlar sedasyona neden olabilir. Kaynaklar ve Referanslar 1 2 3 4 5 6 7 Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...
- Kedi ve Köpeklerdeki Hangi Hastalıklarda Diş Eti Nasıl Olur?
Diş etlerinin rengi, kedi ve köpeklerin genel sağlığı hakkında çok şey söyleyebilir. Kedi ve köpeklerde diş eti renk değişiklikleri bir dizi durum ve faktörden kaynaklanır. Çünkü diş etlerine kan sağlayan, kılcal damarlar olarak da bilinen küçük kan damarlarıdır ve belirli hastalıklar diş etlerinde görülen kanın rengini değiştirebilir. Hayatınızdaki patili bireylerin diş eti rengini takip etmek, iç sağlığını kontrol ve değişiklikleri takip edebilmek için harika bir yoldur. Kedilerde ve Köpeklerde Diş Eti Mor, Gri ya da Mavi Olursa Genellikle zayıf dolaşım veya azalmış oksijenasyona işaret eder. Bunlar en sık kalp hastalığı, şiddetli hipotermi, düşük kan basıncı veya solunum yolu hastalıklarıyla birlikte görülür. Kedilerde ve Köpeklerde Diş Eti Koyu Kırmızı Olursa Toksin alımının (zehirlenmenin) bir işareti olabileceği gibi sıcak çarpması ve şiddetli hipertansiyon (yüksek tansiyon) sebebiyle de görülür. Kedilerde ve Köpeklerde Diş Eti Parlak Kırmızı Olursa Gingivits veya diğer oral enfeksiyonların semptomu olabilir. Yavrularda, dişlerin diş eti çizgisiyle birleştiği yerin böyle olması normaldir. Yaşlılarda, belirli virüsler ve böbrek hastalıkları, hafif kızarık (bazen kanayan) diş etleri olarak görülen oral ülserasyona neden olabilir. Kedilerde ve Köpeklerde Diş Eti Sarı Olursa Kanda bilirubin birikmesi anlamına gelen sarılıkla, kırmızı kan hücreleriyle, safra kesesi hastalığıyla ve diğer organlarla ilgilidir. Bu semptomun altta yatan nedenleri ölümcül olabilir, göz ardı edilmemelidir. Kedilerde ve Köpeklerde Diş Eti Beyaz Olursa Beyaz diş etleri, anemi, şok, kan pıhtılaşma bozuklukları, iç kanama veya kalp hastalığı gibi çeşitli sağlık sorunlarına işaret edebilir. Soluk diş etlerinin olası nedenleri arasında ise soğuk hava, hareketsiz davranış, parazitler, şok, ağrı, anemi, dehidratasyon bulunur. Kedilerin ve Köpeklerin Diş Etinde Lekeler Olursa Diş etlerindeki kahverengi veya siyah lekeler bazı ırklarda normal olabilir. Ama eğer bunlar hayatınızdaki patili bireyde ilk yetişkinliği itibariyle olmayan, yeni lekelerse veya diş etlerindeki büyümelerle ilişkiliyse, kanserli veya viral sorunların belirtileri olabilir. Kediler ve Köpeklerde Sağlıklı Diş Eti Rengi Kediler ve köpekler için sağlıklı diş eti rengi, tıpkı insanlarda olduğu gibi, pembe/somon rengidir. Daima sağlık dolu, pembe diş etleri dileğiyle... Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle…
- Omega-3 Eksikliği Belirtileri
Bu yazımızda, omega-3 eksikliğinin 5 olası belirtisini ve semptomunu, omega-3 eksikliğiniz olup olmadığını nasıl belirleyeceğinizi ve omega-3 alımınızı nasıl artıracağınızı anlatacağız. Omega-3 'ler bir tür çoklu doymamış yağ asididir (PUFA). Gıdalardaki önemli omega-3'ler arasında eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) ile bunların temel öncüsü alfa-linolenik asit (ALA) bulunur. Omega-3 eksikliğine sahip olmak, vücudunuzun yeterli omega-3 yağı almadığı anlamına gelir. Bu sizi olumsuz sağlık etkileri riskine sokabilir. Bilimsel Temel Bu yazımızda listelenen işaretler ve semptomlar ön araştırmalara dayanmaktadır. Bugüne kadar, birkaç çalışma özellikle omega-3 eksikliğinin işaretlerini ve semptomlarını araştırdı. Bu nedenle, buradaki çalışmaların çoğu benzer ancak farklı bir şeyi analiz etti: Omega-3'lerin sağlık yararlarını. Omega-3 eksikliğini teşhis etmek için şu anda standart bir test bulunmamaktadır. Ancak omega-3 seviyelerini analiz etmenin birkaç yolu bulunur. Bu konuyu daha net anlamak için, bilim insanlarının özellikle omega-3 eksikliğinin işaretlerini ve semptomlarını daha fazla araştırmaları ve araştırmacıların bunu tanımlamak için daha iyi testler geliştirmeleri gerekebilir. Omega-3 Eksiliğinin 5 Olası Belirtisi 1. Cilt Sorunları Vücutta omega-3 yağları eksikse, bunu fark edebileceğiniz ilk yerlerden biri cildiniz olabilir. Örneğin, Hassas cilt, Kuru cilt, Aknede alışılmadık bir artış omega-3 eksikliğinin bir işareti olabilir. Çünkü omega-3 yağları, cilt bariyerlerinin bütünlüğünü iyileştirerek nem kaybını önler ve cildi, kuruluğa ya da pürüzlü yapıya yol açabilen maddelerden korur. Küçük bir çalışmada kadınlara 3 ay boyunca günlük 1/2 çay kaşığı (2,5 ml) ALA açısından zengin keten tohumu yağı verildi. Bunu alan kadınlar, plasebo alanlara kıyasla cilt pürüzlülüğünde ve cilt nemlenmesinde yaklaşık %40 artış yaşadı. 20 haftalık bir çalışmada, kuru ve tahriş olmuş cilde neden olan bir rahatsızlık olan atopik dermatit i olan kişilere günlük omega-3 açısından zengin kenevir tohumu yağı verildi. Katılımcılar daha az kuruluk ve kaşıntı yaşadılar ve topikal ilaca daha az ihtiyaç duydular. Ek olarak, normalden daha fazla akne oluşumu bazı kişilerde omega-3 eksikliğinin dolaylı bir göstergesi olabilir. Çünkü çalışmalar omega-3'lerin iltihabı azalttığını göstermiştir ve bilim insanları akneyi iltihabın tetikleyebildiğini belirtmektedir. Bunu doğrudan destekleyen çalışmalar da mevcuttur. İlginç bir şekilde, bazı çalışmalar EPA ve DHA takviyeleri almanın cildinizin ultraviyole ışığa olan hassasiyetini azaltabileceğini de bulmuştur. Bir çalışmada, 3 ay boyunca günde 4 gram EPA alan katılımcıların güneş yanığına karşı dirençlerinde %136'lık artış görülmüştür. Özetle: Yeterli miktarda Omega-3 almak akneyi, ciltte nem kaybını ve güneş hassasiyetini azaltmaya yardımcı olabilir. Öte yandan, kuruluk, artan akne ve cilt kızarıklığı omega-3 eksikliğine işaret ediyor olabilir. 2. Depresyon Omega-3 yağları beynin temel bir bileşenidir ve nöroprotektif (~ nöron hasarını iyileştiren ya da hasar oluşumu önleyen) ve anti-inflamatuar etkileri olduğu bilinmektedir. Alzheimer hastalığı, bunama ve bipolar bozukluk gibi nörodejeneratif (~ beyin fonksiyonunda bozulmadan kaynaklanan) hastalıkların tedavisine dahi yardımcı olabilirler. Birçok çalışma düşük omega-3 durumu ile daha yüksek depresyon insidansı (~ olasılığı) arasında bir korelasyon (~ doğrusal ilişki) olduğunu göstermektedir. 2.160 katılımcının yer aldığı 26 çalışmanın bir analizi , omega-3 takviyelerinin alınmasının depresif semptomlar üzerinde faydalı bir etkiye sahip olduğu nu bulmuştur. Özellikle, günde 1 gram veya daha az bir dozajda alınan en az %60 EPA içeren bir omega-3 takviyesinin faydalı olduğu görülmüştür. 6 çalışma ve 4.605 katılımcının sistematik bir incelemesi ve analizi, günde ortalama 1,3 gram omega-3 alımının, plaseboya kıyasla yaşlı yetişkinlerde hafif ila orta düzeyde depresyon semptomlarını azalttığı sonucuna vardı. Bir başka çalışma ise yaşam boyu yetersiz omega-3 yağları alımının beynin nöronal yollarında değişikliklere neden olduğunu ve depresyon a yol açtığını buldu. Birçok faktör zihinsel sağlık bozukluklarının gelişimine katkıda bulunurken, omega-3 açısından zengin bir diyet bazı zihinsel sağlık koşullarının riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Depresyon taraması yaptırmak ve uygun tedavi stratejilerini belirlemek için sağlık uzmanınıza danışınız. Özetle: Depresyonu olan birçok kişide omega-3 düşüklüğü görülmektedir ve çalışmalar, yeterli miktarda Omega-3 almanın bazı kişilerde zihinsel sağlık semptomlarını iyileştirmeye yardımcı olabileceğini göstermektedir. Omega-3 yağları beyin fonksiyonu için önemlidir, bu nedenle yeterli miktarda almak oldukça önemlidir. 3. Göz Kuruluğu Omega-3 yağları, göz nemini ve gözyaşı üretimini korumak da dahil olmak üzere göz sağlığında rol oynar. Bu nedenle, birçok sağlık hizmeti sağlayıcısı kuru göz sendromunu hafifletmeye yardımcı olmak için omega-3 takviyeleri reçete eder. Göz kuruluğu olan 64 yetişkin üzerinde yapılan yüksek kaliteli bir çalışmada omega-3 almanın etkileri incelendi. Bir katılımcı grubu, her biri 180 mg EPA ve 120 mg DHA içeren iki günlük kapsül tüketti. Diğer katılımcı grubu plasebo aldı. 30 gün sonra, omega-3 takviyesi alan kişilerde daha az gözyaşı buharlaşması , iyileşmiş kuru göz semptomları ve daha fazla gözyaşı üretimi görüldü. Ayrıca, 3.363 kişi yi içeren 17 çalışmanın bir analizinde, araştırmacılar omega-3 takviyesi almanın plasebo almaya kıyasla kuru göz semptomlarını önemli ölçüde azalttığı nı buldular. Buna karşılık, diğer çalışmalar omega-3 takviyeleri almanın zeytinyağı almaya kıyasla kuru göz semptomlarında hiçbir fark yaratmadığı nı bulmuştur. Bununla birlikte, birçok sağlık durumu kuru göz semptomlarına katkıda bulunabilir. Bu nedenle, kuru gözler veya gözle ilgili diğer semptomlar yaşıyorsanız sağlık uzmanınızla görüşmeniz önemlidir. Özetle: Omega-3 yağları göz sağlığında önemli bir rol oynar ve kuru göz semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Olağandışı göz kuruluğu ve tahrişi fark ettiyseniz, omega-3 alımınızı artırmanız gerekebilir. 4. Eklem Ağrısı ve Eklem Sertliği Yaşlandıkça eklem ağrısı ve sertliği yaşamak yaygındır. Bu, kemikleri kaplayan kıkırdağın parçalandığı osteoartrit adı verilen bir rahatsızlıkla ilişkili olabilir. Alternatif olarak, romatoid artrit (RA) adı verilen iltihaplı bir otoimmün rahatsızlıkla da ilişkili olabilir. Bazı çalışmalar, omega-3 takviyeleri almanın eklem ağrısını azaltmaya ve kavrama gücünü artırmaya yardımcı olduğunu bulmuştur. Araştırmalar ayrıca PUFA'ların osteoartritte yardımcı olabileceğini göstermektedir, ancak daha fazla insan çalışmasına ihtiyaç vardır. Bir başka araştırma omega takviyelerinin romatoid artrit (RA) hastalarında hastalık aktivitesini azaltmaya ve hastalığı olan kişilerde semptomları iyileştirmeye yardımcı olabileceğini göstermektedir. Eklem ağrısında veya ilgili artrit semptomlarında bir artış fark ettiyseniz, omega-3 yağ durumunuz düşük olabilir ve takviyeler almak yardımcı olabilir. Bununla birlikte, eklem ağrısı veya artrit semptomları yaşıyorsanız sağlık uzmanınızla görüşmeniz önemlidir. Uygun tedaviyi belirlemenize yardımcı olabilirler. Özetle: Yeterli miktarda Omega-3 almanın eklem ağrısı ve sertliğini azaltmaya yardımcı olma konusunda umut verici sonuçları gösterilmiştir, ancak bilim insanlarının bunu araştırmak için insanlarda daha fazla araştırma yapması gerekmektedir. 5. Saç Sağlığı Omega-3, cildin nemini korumasına yardımcı olduğu gibi saçın sağlıklı kalmasına da yardımcı olur. Saç dokusu, bütünlüğü ve yoğunluğundaki değişiklikler omega-3 eksikliği belirtisi olabilir. 6 aylık bir çalışmada 120 kadın katılımcıya günlük bir takviye olarak omega-3'ler, omega-6 yağları ve antioksidanlar verildi. Çalışmanın sonunda takviyeyi alanlar kontrol grubuna kıyasla daha az saç dökülmesi ve d aha fazla saç yoğunluğu yaşadılar. Köpeklerle yapılan bir çalışmada EPA ve DHA almanın hayvanların kanındaki ve tüylerindeki yağ asidi bileşimini iyileştirdiği bulundu. Buldukları yağ asidi bileşimi yüksek tüy kalitesi yle ilişkiliydi. Saç dökülmenizde artış varsa veya saçınızın inceldiğini veya kuru, kırılgan bir yapıda olduğunu fark ettiyseniz omega-3 takviyeleri almak yardımcı olabilir. Özetle: Omega-3, saçın yoğunluğunu, dokusunu ve gücünü korumaya yardımcı olur. Yeterli miktarda omega-3 almak saç dökülmesini, incelmesinin ve kuruluğunun önlenmesine yardımcı olabilir. Omega-3 Eksikliği Nasıl Teşhis Edilir? Omega-3 eksikliğini teşhis etmek için standart bir test yoktur. Ancak, gerekirse omega-3 seviyelerini analiz etmenin yolları vardır. Öncelikle, kan örneği alınabilir ve kan yağlarındaki veya kan plazmasındaki omega-3 seviyeleri analiz edilebilir. Bu, toplam fosfolipid yağ asitlerinin ağırlıkça yüzdesi olarak ifade edilir. Ayrıca kırmızı kan hücrelerinin yağ asidi bileşimi analiz edilerek omega-3 durumu dolaylı olarak değerlendirilebilir. Bu yaklaşım, birkaç ay boyunca uzun vadeli diyet yağ alımına bakar ve genel omega-3 alımı hakkında bir fikir verebilir. Kandaki yağ asidi miktarının en son ne yendiği ve ne zaman yendiğine bağlı olarak önemli ölçüde değişebileceğini unutmamak önemlidir. Bu nedenle kandaki lipitleri değerlendirmek için kan örneği vermeden önce bir gece aç kalınmalıdır. Özetle: Omega-3 eksikliğini teşhis etmek için standart bir test yoktur, ancak klinisyenlerin kan yağ bileşimini değerlendirmek ve biraz rehberlik sağlamak için kullanabileceği birkaç laboratuvar testi vardır. Omega-3 Seviyesi Nasıl Yükseltilir? Chia tohumları ve diğer bitkisel gıdalar gibi bazı yiyecekler omega-3 yağ asidi ALA içerir. Çoğunlukla hayvansal bazlı olan balık ve diğer yiyecekler DHA ve EPA içerir. ALA, DHA ve EPA'nın öncüsüdür, bu da vücudunuzun bir kısmını bu iki omega-3 yağ asidine dönüştürebileceği anlamına gelir. Yağlı balıklar, EPA ve DHA'nın en iyi besin kaynaklarıdır. Bunlara somon, ringa balığı, alabalık, uskumru, levrek ve sardalya dahildir. Yine de, diyetinize iyi ALA kaynakları da dahil etmelisiniz. En iyi ALA kaynaklarından bazıları bitkisel yağlar, keten tohumları, chia tohumları ve cevizdir. Balık yağı veya kril yağı ile yapılan DHA ve EPA takviyeleri de alabilirsiniz. Vegan ve Vejetaryenler Omega-3 Seviyesini Nasıl Yükseltebilir? Bitki bazlı beslenen çoğu insan diyetlerinde yeterli omega-3 alma konusunda sorun yaşamaz. Bir çalışma, vegan diyetleri uygulayan insanların ortalama olarak omega-3 yağları için önerilen miktarların üzerinde alım yaptığını bulmuştur. Alglerden elde eden vegan omega-3 takviyeleri de mevcuttur. Çalışmalar, alglerden elde edilen omega-3'ün omega-3 seviyesini artırmada etkili olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda; Bir yemek kaşığı keten tohumu nda 2,4 gram Omega-3 bulunur. Bir porsiyon chia tohumu nda 5 gram Omega-3 bulunur. Yarım su bardağı fasulye de 0,10 gram Omega-3 bulunur. 25 gram ceviz de 2.6 gram Omega-3 bulunur. Yarım su bardağı soya fasülyesi nde 0,28 gram Omega-3 bulunur. Özetle: Vegan ya da vejetaryen olanlar için daha kolay olsa da, her durumda Omega-3 seviyesini iyileştirmek mümkündür. EPA, DHA ve ALA'nın alımını artırmak yeterlidir. Ciddi bir eksikliğiniz olabileceğinden endişeleniyorsanız, bir sağlık uzmanına danışınız. Günde Ne Kadar Omega-3 Alınmalı? Günlük omega-3 ihtiyacı yaşa, cinsiyete ve vücuttaki omega-3 yağ asidi seviyelerine göre değişir. Bebekler in günde 0,5-0,7 gram kadar Omega-3 alması gerekirken, Küçük çocuklar 0,9 gram Omega-3 almalıdır. Çocuklar ın her gün alması gereken Omega-3 miktarı 0,9 gram iken, Ergen ve yetişkinler in alması gereken Omega-3 miktarı cinsiyete göre değişmektedir. Kadınlar ın günde 1,1 gram Omega-3 alması yeterliyken, erkekler in alması gereken Omega-3 miktarı 1,6 gram dır. Özetle: 0-6 Ay | 0,5 gr 7-12 Ay* | 0,5 gr 1-3 Yaş* | 0,7 gr 4-8 Yaş** | 0,9 gr 9-13 Yaş** | 1,1 gr 14-51 Yaş** | Kadın: 1,1 gr / Erkek: 1,6 gr Hamile | 1,4 gr Emziren | 1,3 gr {*}Toplam Omega-3 , {**}ALA Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle... Kaynaklar ve Referanslar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45
- Omega-3 Yağ Asitleri Nelerdir? Basit ve Anlaşılır Bir Dille: Balık Yağı, Somon Yağı ve Fazlası
Balık Yağı Nedir? Balık yağı, soğuk su balıklarından elde edilen bir takviyedir. Balık yağı söz konusu olduğunda akla ilk gelen, elbette somon yağıdır. Vahşi Alaska Somon Yağı, diğer balıklardan daha yüksek besin içeriğiyle bilinir. Daha yüksek Omega-3 seviyelerine sahiptir. Ayrıca, eğer soğuk sıkım dahil (soğuk sıkım minimum 40 derecedir) ısıl işleme uğramadıysa birçok sağlık yararına sahip güçlü bir antioksidan olan astaksantin de içerir. Omega-3 Nedir? Omega-3 yağ asitleri, vücudun yiyeceklerden elde ettiği çoklu doymamış yağın bir biçimidir. Omega-3'ler (ve omega-6'lar) esansiyel yağ asitleri (EFA'lar) olarak bilinir çünkü vücut bu yağ asitlerini kendi başına üretemez ve dışarıdan alınması gerekir. Omega-3 yağ asitleri, üç önemli yağ türünden oluşan (ALA, DHA ve EPA) bir gruptur. Her türden yeterli miktarda almak, retinanın, beynin ve vücudun diğer bölümlerinin sağlıklı bir şekilde çalışmasına yardımcı olur. ALA (alfa-linolenik asit) çoğunlukla bitkilerde bulunurken, DHA (dokosaheksaenoik asit) ve EPA (eikosapentaenoik asit) çoğunlukla hayvansal gıdalarda ve alglerde bulunur. ALA ALA Nedir? Alfa-linolenik asit (ALA), beslenme rutinlerimizde bulunan en yaygın omega-3 yağ asididir. Vücut ALA'yı öncelikle enerji için kullanır. Ancak aynı zamanda ALA biyolojik olarak aktif omega-3 formları olan EPA ve DHA'ya da dönüştürülebilir. Ancak, bu dönüşüm süreci verimsizdir. ALA'nın yalnızca küçük bir yüzdesi aktif formlara dönüştürülür ALA Nelerde Bulunur? ALA Keten tohumu, Keten tohumu yağı, Kanola yağı, Chia tohumu, Ceviz, Kenevir tohumu ve Soya fasulyesi gibi yiyeceklerde bulunur. EPA EPA Nedir? Eikosapentaenoik asit (EPA) çoğunlukla başta somon balığı olmak üzere yağlı balık ve balık yağı gibi hayvansal ürünlerde bulunur. Bazı mikroalgler de (nori, spirulina ve chlorella) EPA içerir. Vücutta birkaç işlevi vardır. Bir kısmı DHA'ya dönüştürülebilir. DHA DHA Nedir? Dokosaheksaenoik asit (DHA), vücuttaki en önemli omega-3 yağ asididir. Beynin, retinanın ve vücudun diğer birçok bölümünün temel yapısal bileşenidir. EPA gibi, DHA da başta somon balığı olmak üzere yağlı balık ve balık yağı gibi hayvansal ürünlerde bulunur. Omega-3 yağ asitlerinin çoğunlukla hayvansal ürünlerde bulunması, vegan ya da vejetaryenlerin EPA ya da DHA eksikliği çekeceği anlamına gelmez çünkü doğru mikroalg takviyeleriyle bu ihtiyaç rahatlıkla karşılanabilir. ALA ise, birçok bitkisel gıdada bulunur. Omega-6 ile Omega-3 Oranı Omega-6 yağ asitleri de vücutta omega-3'ler gibi önemli rollere sahiptir. Her ikisi de iltihap ve kan pıhtılaşmasıyla ilgili çeşitli rollere sahip olan eikozanoidler adı verilen sinyal moleküllerini üretmek için kullanılır. Ancak, omega-3'ler iltihap önleyicidir ve bilim insanları çok fazla omega-6 yemenin bu yararlı etkilere karşı koyduğunu belirtmektedir. Batı beslenme kültüründe -popüler kültür kaynağı olduğundan tüm dünyaya yayıldığı da dikkate alınmalıdır- Omega-6 alımı Omega-3'lere kıyasla çok yüksektir. Bu nedenle oran şu anda Omega-6 tarafında yüksektir. Bu iki yağ arasında bir denge sağlamak -genellikle Omega-6 ile Omega-3 oranı (Omega-6, Omega-3 ratio) olarak adlandırılır- ve optimum sağlık için önemlidir. Omega-6'nın zararlı olduğunu gösteren yeterli kanıt olmasa da, çoğu sağlık uzmanı yeterli Omega-3 almanın sağlık için önemli olduğu konusunda hemfikirdir. Omega-6/Omega-3 yağ asidi oranının 1:1 ila 2:1 olması hedefi, diyet, nörogelişim ve genetik gibi evrimsel yönler üzerine yapılan çalışmalarla da tutarlı görünmektedir. Omega-3 Yağ Asitlerin Faydaları Nelerdir, Ne İşe Yararlar? Omega-3 yağ asitleri, özellikle DHA , beyin ve retinalar için hayati önem taşır. Özellikle hamilelerin ve emzirenlerin yeterli DHA alması önemlidir çünkü bu değişken, bebeğin sağlığını ve zekasını etkileyebilir. Ek olarak, yeterli Omega-3 alımı yetişkinler için güçlü sağlık yararları sağlayabilir. Bu, özellikle daha uzun zincirli formlar olan EPA ve DHA için geçerlidir. Kanıtlar karışık olsa da, çalışmalar Omega-3 yağ asitlerinin Meme kanseri, Depresyon, DEHB, Artrit, Çeşitli iltihaplı hastalıklar dahil olmak üzere her türlü hastalığa karşı koruma sağlayabileceğini göstermektedir Özetle: Omega-3 yağ asitleri, ALA, DHA ve EPA'nın oluşturduğu çoklu doymamış yağ ailesidir. Omega-3'ler (ve omega-6'lar) esansiyel yağ asitleri (EFA'lar) olarak bilinir çünkü vücut bu yağ asitlerini kendi başına üretemez ve dışarıdan alınması gerekir. Yüksek alım, iltihaplı hastalıklar ve depresyon riskinin azalmasıyla bağlantılıdır. Zengin ve doğal Omega-3 kaynakları arasında; başta somon yağı olmak üzere yağlı balıklar, keten tohumu yağı ve ceviz bulunur. Modern beslenme rutinlerimizde Omega-3 alımı düşük olduğundan, çoğu sağlık uzmanı beslenme rutinlerinde yeterli miktarda alamayan kişilere Omega-3 takviyeleri önermektedir. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle... Kaynaklar ve Referanslar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19
- Hayvanları Koruma Kanunundaki Değişiklikler Neden Geri Çekilmeli?(2): Kanun Maddeleri Yönünden İnceleme
Bir vakayı, vakanın sorumlusu kabul edilenlerin tamamına atfetme barbarlarlığını toplum vicdanına yükleyen bu yasanın, maddeleri yönünden de sakat olmasına dair detaylar: 1) 3. Maddenin (j) bendindeki "kontrollü hayvan" tanımı “sahipli hayvan” olarak değiştirilmiş ve kontrollü hayvan kavramı ortadan kaldırılmıştır. 5199 sayılı Kanunda, 13. Maddede sayılan haller (kanuni istisnalar ile tıbbi ve bilimsel gerekçeler ve gıda amaçlı olmayan, insan ve çevre sağlığına yönelen önlenemez tehditler bulunan acil durumlar) dışında öldürmek ve hayvanları toplamak yasak olduğu halde, sokaklarda ve barınaklarda, BU KANUN DEĞİŞİKLİĞİNDEN ÖNCE DE, her gün onlarca hayvanın şiddete maruz kaldığı, barınakta kontrol altındayken dahi kafasına kürekle vurularak vahşice öldürüldüğü, belediyelerin çoğunun yasa dışı toplamalar yaptığı bilinen bir gerçektir. Bu madde nedeniyle, tıpkı TBB 'nin de öngördüğü gibi, hayvanseverlerin bakım ve kontrolü altındaki zararsız köpekler dahi barınaklara hapsedilmekte, yeterli kapasitede barınak bulunmadığı için de çeşitli bahanelerle topluca öldürülmekte, ülkemizde soykırım boyutuna ulaşan bir katliam yaşanmaktadır. 2) Kanunun 4. Maddesinin (b) bendindeki “Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir ” maddesi tamamen kaldırılılmıştır. Sahipli hayvanlar ile sahipsiz hayvanlar arasında eşitliğe aykırı bu düzenleme Türkiye’nin kabul ettiği Unesco Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesinin 1. Maddesindeki “TÜM HAYVANLAR EŞİT DOĞAR VE EŞİT YAŞAMA HAKKINA SAHİPTİR” hükmüne, 2. Maddesindeki “BİR TÜR HAYVAN OLAN İNSAN DİĞER HAYVANLARI YOK EDEMEZ, HAYVANLARI KENDİ ÇIKARI İÇİN KULLANAMAZ” hükmüne açıkça aykırıdır. Bununla, hayvanların kendi ortamlarındaki yaşama hakkı engellenmiş, ömür boyu barınaklara kapatılması öngörülmüştür. 3) Kanunun 3. Maddesindeki diğer düzenlemelerle 4. Maddenin (d) bendindeki "hiçbir çıkar gütmeden sokak hayvanlarına bakan kişiler ” ibaresi kanundan çıkarılmıştır. Böylece sokakta, bireylerin kendi bütçeleri ve imkanlarıyla, doğalarında olan hayvanlara yemek ve su verilmesi, tedavilerinin gerçekleştirilmesi yasaklanmış, bu hayvanların sadece sadece sahiplenilmelerine izin verilmiştir. Bu, “Sokaklardaki aç ve susuz hayvanlara yemek vermek istiyorsan hepsini evine al,” anlamına gelen, hayatın gerçeklerinden uzak, hayvanların barınaklarda hapsedilmesi ve öldürülmesi sonucunu doğuran bir düzenlemedir. 4) Kanunun 4. Maddesi ile 5199 sayılı Kanunun Sahipsiz ve Güçten Düşmüş Hayvanların Korunması başlığını taşıyan 6. maddesinde hayvanlar aleyhine önemli değişiklikler yapılarak hayvanların sokaklarda yaşama hakkı tamamen engellenmiş , yerel yönetimlerce rehabilite edilen hayvanların alındıkları ortama bırakılması düzenlemesi ortadan kaldırılarak barınaklarda tecrit yasal hale getirilmiş; Mevcut yasada sadece "Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmelerinin yasak olduğu " ibaresi “kanuni istisnalar hariç öldürülmelerinin yasak olduğu” şeklinde değiştirilmek suretiyle başka kanunlarla da hayvanların öldürülmelerinin önü açılmıştır. Sırf hayvanların infaz edilmesi için ülkedeki en yetkili ve yüksek makam sahiplerince, hukuki alanda böylesine büyük bir çaba sarf etmek bir ülke için vicdani bir utanç kaynağıdır. 5) Kanunun 16. Maddesinin b bendinde yapılan değişiklikle “ sahipsiz hayvan kaynaklı sorunlar ” ibaresi maddeye eklenerek mevcut yasada il hayvan koruma kurulları tarafından korunması gereken varlıklar olarak düzenlenmiş sahipsiz hayvanlar, böylece, hem de kendilerini koruması gereken kendi kanunlarında sorun kaynağı varlıklar olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca maddeye insan ve çevre sağlığına ilişkin önlemler alınması görevi eklenmiştir. Hayvanları Koruma Kanunu adını taşıyan bir kanunda, yasa tekniği gereği sadece hayvanların korunmasına, hayvan sağlığına ilişkin düzenlemelere yer verilmesi gerekir. İl Hayvan Koruma Kurulunun görevi, adından da anlaşılacağı üzere hayvanın korunmasıdır. Ancak yapılan değişiklikle insanı hayvandan koruma , hayvanı mümkün olduğunda hapsetme , katletme düzenlemesi getirilmiştir. İnsan ve Çevre sağlığını ve güvenliğini düzenleyen başta Anayasa olmak üzere birçok yasa mevcut olup yapılan bu değişiklik ve eklemeler Hayvanları Koruma Kanununun amacı ve ruhu ile bağdaşmamaktadır. 6) 5199 sayılı Kanunun “Yerel hayvan koruma görevlilerinin sorumlulukları” başlığını taşıyan 18. Maddesinin yürürlükten kaldırılmıştır. Yerel hayvan koruma gönüllüsü kurumunun kaldırılması ve hatta sahipsiz hayvanlara bakılmaması şeklinde bir düzenleme getirilmesi; akla, vicdana, insani ve etik değerlere ve Anayasa’nın çevrenin korunmasına ilişkin 56. Madde hükmüne aykırıdır. Bu hayvanlar, çevrenin bir unsurudur. Kanunun birçok yerinde Kamu Kurum ve Kuruluşlarının yetersiz kaldıkları ve görevlerini yerine getirmedikleri için hayvan sayısının arttığı açıkça veya zımnen kabul edilmektedir. Yerel hayvan koruma gönüllüleri yıllardır sokak hayvanlarının rehabilite edilmesinde birçok belediyeden çok daha fazla çalışmaktadırlar. Yerel hayvan koruma gönüllülerine ilişkin düzenlemeyi kaldırmak, yetersiz olduğu aşikâr olan bu kanunun sorunu çözmekten ziyade daha da derinleştireceği gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. 7) Bu kanundaki en anlaşılmaz husus ise hayvan satış ve üretimini yasaklayan bir düzenleme içermemesi, aksine satışın ve üretim varlığına dair maddelerin de yer almasıdır. Eğer amaç sokak hayvanı sayısının azaltılması ise üretim ve satış devam ederken bu nasıl mümkün olacaktır? TBB'nin de belirttiği gibi; 5199 sayılı yasada acilen ve öncelikle yapılması gereken en önemli değişiklik hayvan üretim ve satışının yasaklanması, bu yasağı ihlal edenlere etkili ve caydırıcı hapis cezaları getirilmesi olmalıydı! Bir yandan sokaklardan halihazırda huzurla yaşayan hayvanları toplayıp, hapsedip, katletmek diğer yandan üretim ve satışı devam ettirerek hayvan sayısının kontrol altına alınması mümkün değildir. Ancak yasada üretim ve ticaret yine serbest bırakılmış, açıkça bellidir ki “ötanazi” odaklı bir yasa çıkarılması amaçlanmıştır. Kanunun toplumsal vicdana ve düzene etkilerine değinilecek bir sonraki yazımıza dek, bu utanç kaynağı yasanın geri çekilmesi umuduyla... Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...
- Hayvanları Koruma Kanunundaki Değişiklikler Neden Geri Çekilmeli?: Gerekçeler Yönünden İnceleme
Bir vakayı, vakanın sorumlusu kabul edilenlerin tamamına atfetme barbarlarlığını toplum vicdanına yükleyen bu yasanın, en başından gerekçeler yönünden sakat olmasına dair detaylar: 1) Kanun gerekçesinde değinildiği gibi 5199 Sayılı hayvanları koruma kanununun yetersiz kalması nedeniyle değil, uygulanmaması nedeniyle sokaklarda hayvan sayısı artmıştır. 20 yıl içerisinde 1403 belediyeden sadece 322 adedinde hayvan bakımevi kurulmuş olup, yerel yönetimler görevini yapmamıştır. Yerine getirilmeyen sorumlulukların muhatabı sokak hayvanı değil, sorumluluğunu yerine getirmeyen bu kurumlar olmalıdır. 2) Kanun gerekçesinde belirtilen "gerekli denetim mekanizmalarının tesis edilememesi" ifadesi, gerçeği yansıtmamaktadır. 5199 sayılı Kanunun 15 ve 16. Maddelerinde İl Hayvan Koruma Kurullarının oluşturulacağı, bu kurulların hayvanların korunmasına ilişkin sorunları belirleyip, koruma sorunlarının çözüm tekliflerini içeren yıllık, beş yıllık ve on yıllık plan ve projeler yapmakla, yıllık hedef raporları hazırlayıp Bakanlığın olumlu görüşünü alarak hayvanların korunması amacıyla her türlü önlemi almakla, hazırlanan uygulama programlarının uygulanmasını sağlamakla, hayvanların korunması ile ilgili olarak çeşitli kişi, kurum ve kuruluşların il düzeyindeki faaliyetlerini izlemek, yönlendirmek ve bu konuda gerekli eşgüdümü sağlamakla, hayvan bakımevleri ve hayvan hastanelerini desteklemek, geliştirmekle, denetlemekle ve gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Keza Kanunun 17. Maddesinde Kanuna uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Tarım ve Orman Bakanlığına verilmiştir . Görüldüğü gibi, kanunda denetim mekanizmaları oluşturulmuş, ancak yerel yönetimler gibi denetlemekle görevli kurul ve kurumlar da görevini gereği gibi yapmadığı için hayvan sayısı artmıştır. Bu durumun muhatabı sokak hayvanı değil, sorumluluğunu yerine getirmeyen bu kurumlar olmalıdır. 3) Kanun gerekçesinde hayvanların korunmasına yönelik iyi niyetli girişimlerin yanı sıra sahipsiz hayvanlar üzerinden kontrolsüz bağış kampanyaları yapılmak suretiyle kazanç elde edildiği , bu kişi ve kuruluşların sokak hayvanı sayısının artmasını desteklediği gerekçesine yer verilmiştir. Hukuka aykırı yollardan kazanç sağlayan kişilerin cezalandırılmasına yönelik muhtelif kanunlarda zaten hukuki düzenlemeler mevcuttur. Bu yaptırımların hayata geçirilmemesinin sorumlusu hayvanlar değildir. 4) Kanun gerekçesinde hayvan sayısının artmasına bağlı olarak yaşanan trafik kazaları ndan dolayı can kayıplarının olduğu belirtilmiştir. 2019-2023 yılları arasındaki hayvana çarpma şeklinde meydana gelen trafik kazası sayısının, bu yıllar arasında meydana gelen toplam kaza sayısına oranı %1'dir. Sadece hayvanın karıştığı bu kadar düşük orandaki kaza sayısı gerekçe gösterilerek hayvanların toplanması ve öldürülmesi yolunu açan bir yasa değişikliği teklif edilmesi akla, vicdana, evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır. Ayrıca vurgulamak gerekir ki hayvan kaynaklı trafik kazalarının çoğu bazı Belediyelerin toplayıp yol kenarlarına attığı hayvanlar yüzünden meydana gelmiştir. Hayvanlar, tüm kazaların %1'i olan bu kazaların sebebi değil, kurbanıdır. 5) Kanun gerekçesinde Türkiye’nin kuduz riskli bir ülke haline geldiği belirtilerek kuduz sayılarına yer verilmiştir. Kuduz sayılarına ilişkin veriler de gerçeği yansıtmadığı gibi, gerekçede belirtildiği gibi Türkiye kuduz riskli bir ülke durumunda değildir. Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin 14.06.2024 tarihinde Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı verilerine dayanarak yaptığı açıklamada; Sağlık Bakanlığı verilerine göre yılda ortalama 1-2 insan kuduz vakası görüldüğü, bu veriler doğru ise kuduz riskinin arttığından söz edilemeyeceği, Ayrıca Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO), bilinenin aksine kuduz kontrolü açısından da sahipsiz köpeklerin itlaf edilmelerine geniş ölçüde karşı çıktığı, köpek kaynaklı kuduzu kontrol altına almakta kitlesel olarak yapılan aşılamaların etkili olduğu, köpeklerin yok edilmesinin ise uzun vadede köpek yoğunluğunu azaltmadığı veya kuduzu kontrol altına almada başarılı olmadığını açıkladığı bilgisine yer verilerek kuduzun doğru aşılama ile %100 önlenebilen bir hastalık olduğu açıkça belirtilmiştir. Gerekçedeki açıklamalar, bu konuda en uzman meslek örgütü olan Türk Veteriner Hekimleri Birliğinin bilimsel açıklamaları ile çelişmektedir. Ayrıca gerekçede kuduzla ilgili hiçbir bilimsel çalışmaya yer verilmemiş olması da önemli bir eksikliktir. Bu yönden de yasanın bu gerekçesinin kabul edilmesi mümkün değildir. 6) Kanun gerekçesinde sahipsiz köpek saldırıları nedeniyle zarar görenlerin hizmet kusuru sebebiyle yerel yönetimlere karşı dava açıldığından söz edilmiştir. Bu gerekçe evrensel hem hukuk kurallarına, hem de akla, mantığa ve vicdana aykırıdır. Böyle bir yasa gerekçesinin yazılması 20 yıldır görevini yapmayan belediyelerin ve denetim mekanizmalarının adeta ödüllendirilmesidir. Her şeyden önce belediyelerin hizmet kusurunun açık itirafı olan bu gerekçe, akla şu soruyu getirmektedir: Hizmette kusur eden yerel yönetimler tazminat ödemesinler diye mi hayvanların yaşam hakkını ortadan kaldıran bu teklif sunulmuştur? 7) Kanun gerekçesinde 2004 yılından beri toplam kısırlaştırılan hayvan sayısının 2.504.595; sahiplendirilen hayvan sayısının 533.004 olduğu, kısırlaştırma yolu ile hayvan nüfusunun kontrol altına alınabilmesi için kısırlaştırma oranının en az %70 olması gerektiği, buna karşın bir yılda gerçekleşen kısırlaştırma oranının %8,5’ta kaldığı belirtilmektedir. İçişleri Bakanlığının verilerine göre 2024 yılı itibariyle ülkemizdeki toplam belediye sayısı 1403’tür. Toplam bakımevi sayısı ise sadece 322'dir! Bu teklif yasalaşırsa 4.000.000 sokak hayvanı nerede toplanacaktır? Nerede aşılanacaktır? 20 yılda yapılamayan 4 yılda nasıl yapılacaktır? YEREL YÖNETİMLERİN KISIRLAŞTIRMA GÖREVİNİ YAPMADIĞI, HAYVANLARIN BAKIM VE REHABİLİTASYONU İÇİN YETERLİ KAPASİTEDE BAKIMEVİ BULUNMADIĞI AÇIKÇA İTİRAF EDİLMİŞTİR. 8) Kanun gerekçesinde -ki bu en vahim dayanaklardan biridir- 18. Ve 19. Yüzyıldaki bazı batı ülkelerinde sokak hayvanlarının zehirlenerek ve silahla itlaf edildiğinden bahsedilmiştir. Gerekçede ülkemizde 2004 yılından beri uygulanmakta olan yakala-kısırlaştır-sal metodunun etkili bir yöntem olmadığı, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünün raporunda da yakala-kısırlaştır-sal yönteminin az köpek popülasyonuna ve yeterli kaynağa sahip ülkelerde etkili olabileceğinin belirtildiğine atıf yapılarak ötanazinin birçok ülkede geçerli bir kontrol yöntemi olduğu algısı yaratılmıştır. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünün bu raporu hangi tarihlidir? Hangi ülkelerdeki çalışmalara ilişkindir? Gerekçede yazılandan tamamen farklı olan, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün gerçek makalesi için bu cümleye tıklayabilirsiniz. Bahsedilen batı ülkelerindeki 200 yıl önce uygulanan EN VAHŞİ nüfus kontrol yönteminin 21. yüzyılda bir yasa teklifinin gerekçesinde örnek alınması hukuk adına, insanlık adına UTANÇ VERİCİDİR. Maddelerin hukiki ve ahlaki hatalarına değinilecek bir sonraki yazımıza dek, bu utanç kaynağı yasanın geri çekilmesi umuduyla... Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...
- Köpeğim İnsan Yaşına Göre Kaç Yaşında?
Köpeklerimizin yaşını insan eşdeğerleriyle karşılaştırmamız yaşam süreleri, enerji seviyeleri ve ne tür sağlık sorunları bekleyebileceğimiz konusunda bir fikir edinmemize yardımcı olur. Bu, neyin normal olduğunu ve hangi semptomların olağan dışı olabileceğini anlamamıza yardımcı olur. Köpek İnsan Yaşına Göre Kaç Yaşındadır? Yaygın inanış, köpeklerin insanlardan yedi kat daha hızlı yaşlandığıdır. Neyse ki, gerçek sayı aslında biraz daha azdır, yani köpeklerimiz bu efsane doğru olsaydı bizimle geçireceklerinden daha fazla yıl geçirebilirler. Ancak, yaşları her yıl eşit farklarla artmaz. Aslında, köpekler yaşamları boyunca farklı oranlarda yaşlanır. Ayrıca boyutları da yaşlanmalarını belirlemede önemli bir faktördür. Yukarıdaki tablo köpeğinizin insan yıllarına göre kaç yaşında olduğuna dair daha doğru bir gösterge sunarken, daha az doğru ama daha basit bir yöntemi tercih edebilirsiniz. Eğer öyleyse, uyulması gereken genel kural, köpeğinizin birinci yılda 15 insan yılı, ikinci yılda 9 yıl ve sonrasında 5 yıl yaşlanmasıdır. Büyük Köpek Irkları Neden Küçük Köpek Irklarından Daha Hızlı Yaşlanır? Daha büyük hayvanlar nispeten uzun yaşama eğilimindeyken (balinalar, filler), küçük hayvanlar daha kısa yaşar (kemirgenler, küçük kuşlar). Uzmanlar ne yazık ki, köpeklerde bu durumun tam aksi olmasının ve daha büyük köpek ırklarının, küçük ırklara göre daha hızlı yaşlanma eğiliminde olduğunu henüz bilmiyorlar. Nedeni ne olursa olsun, büyük ırk köpekler yaşamlarının son yıllarında çok daha hızlı yaşlanma eğilimindeyken, daha küçük köpeklerin yaşlanması daha istikrarlı bir şekilde gerçekleşir. Ve bu hız her ne olursa olsun hayatlarımızdaki yaşlı patili bireylerin her bir günü, sağlıkları için atılan her bir adım, onların mutluluğunu merkeze alan her bir tavır yaşam kaliteleri ve motivasyonları için oldukça önemlidir. Köpek Yaşı Hesaplamada Dişler Köpeklerin yaşının insanların yaşına göre hesaplanması süreci, çoğunluğu fiziksel olan pek çok faktöre dayandırılır. Örneğin, 1 yaşındaki bir köpeğin, 15 yaşındaki bir ergene eşdeğer olduğu tahmin edilir, çünkü tüm dişleri gelişmiş, güçlü, enerjik ve cinsel olgunluğa ulaşmış (veya yaklaşmakta) olurlar. Benzer olarak, köpekler de bebekken süt dişlerini çıkarmaya, sonra dökmeye ve daimi dişlerini çıkarmaya başlarlar ve köpeklerin de dişleri zamanla yıpranır. Bu paralellikten yola çıkan uzmanlar köpeklerin belirli dönemlerinin, insanların hangi dönemlerine denk geldiğini hesaplayabilmiştir. Köpeklerde Yaşlanma Belirtileri Köpeklerde yaşlanma belirtileri; geçmiş yaşamı, genetik yatkınlıkları ve mevcut yaşam tarzı gibi değişkenlere göre farklılıklar gösterse de genel olarak aşağıdaki gibidir: Gözlerde -başta doğrudan ışıkta belli olan, zamanla artan- bulanıklaşma Tüylerde -ağız çevresinden başlayıp yüzün, başın ve vücudun diğer bölgelerine yayılan- beyazlaşma Başta boyun bölgesinde kensidisini gösteren gevşek deri Esnekliğini kaybetmeye başalayan sert bacaklar Kötü nefes kokusu Hareket etmede zorluk Vücutta oluşan yumrular Kilo değişiklikleri Hareketlilikte azalma İdrar veya kaka yapmada zorluk veya bağırsak ve mesane kontrolünün kaybı Kaygı Daha önceden de bildiği nesnelerden ve tanıdığı insanlardan korkma Uyku düzeni değişiklikleri -gece huzursuzluk veya volta atma- Daha fazla havlama Kafa karışıklıkları Aynı şeyleri tekrar tekrar yapma Bildiği komut ve işaretleri unutma Yapmaması gereken yerlere idrar ve kaka yapma Kalbinizi kıracak olan tüm bu değişimleri göğsünüzde yumuşatıp yaşam tarzınıza yerleştirmek, yeni gerçekleriniz olarak kabullenmek kolay olmayacak. Ama onunla geçirdiğiniz onca yılın varlığı gösteriyor ki, siz zaten kolay olan yolun yüzeyselliğini değil zor olanın derinliğini seçtiniz. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle... Kaynak ve Referanslar 1 2
- En İyi Kuru Mama Hangisi? Peki Age'ler?
Gözümüzün önünde, kısacık bir zaman diliminde önce kıpır kıpır bir bebek, hızla dik başlı bir genç, sonra olgun bir yetişkin ve birden çok yorgun olmalarının hissettirdiklerini ve bu hisse rağmen "yine olsa yine hayatımı onunla paylaşırdım," diyebilmemizin altında yatan o mükemmel anıların verdiği gücü, tüm bunları yaşamayan birisine anlatmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Onlarla geçireceğimiz zamanı uzatmak ve her bir dakikasını kaliteli bir yaşam içinde paylaşmak için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. "En iyi"nin ilk evresinin onları hastalıklardan korumak ve bağışıklık sistemlerini destekleyerek mücadele güçlerini arttırmak olduğunu biliyoruz. Onlar için elimizden gelen ve en iyi, en güvenilir mamaları alıyor; onları en iyi ve güvenilir ürünlerle yine elimizden geldiğince destekliyoruz. Ancak belki de sadece bilmediğimiz ya da çözümünden haberdar olmadığımız için, onları her gün işlenmiş gıdalarla besliyoruz. Peki "en iyi kedi maması" ya da "en iyi köpek maması" gerçekten, içerik etiketinde yer alan ögeler ve fiyat etiketinde yer alan yüksekliğin uyumlu bir kombinasyonu mudur? İçerikte yer alan her şeyin etikette de yer alması zorunlu mu? Etikette yer alması zorunlu içeriğin değişime uğraması mümkün mü? İçeriği, fiyatı ve markası her ne olursa olsun dehşet verici ortak yanları olan kuru mamalarla ilgili bilmediklerimiz neler? Bugün tüm bu soruların cevaplarını ve çok daha fazlasını, her zamanki gibi, literatüre girmiş araştırmaların kaynakları ışığında anlatacağız. KEDİ VE KÖPEK MAMASINI KONUŞALIM Küresel evcil hayvan maması pazarının 2024 yılına kadar 128 milyar dolar ın üzerinde bir değere sahip olacağı tahmin ediliyor. Yani öncelikle, sadece bilmek değil, tam olarak her yönüyle idrak etmek zorunda olduğumuz asıl konu, bunun (kuru mama, taze mama, çiğ mama farketmeksizin) bir sektör olduğu. Üretilen evcil hayvan mamaları, hayatımızdaki patili bireylerin ihtiyaç duyduğu tüm besinleri içerecek yapıda olduğunu iddia ediyor. Bu durumu içerik etiketiyle destekleyebildiği oranda fiyat etiketi değişiyor. Kuru evcil hayvan maması (kuru mama) en çok satan "pet" ürünüdür. Bunu paket ve konserve yaş mamaların yanı sıra atıştırmalıklar ve ödüller takip etmektedir. Tüm bu ürünler yüksek oranda işleniyor ve raf ömrünü uzatmak ve üretim maliyetlerini azaltmak için çaba harcanıyor. Son tüketiciye doğrudan ulaşılmasının çoğu zaman mümkün olmaması ise bu ürünlerin marketlere ya da veteriner kliniklerine de girmesine neden olacağından ortaya bir kaç aşamalı bir kâr zinciri çıkıyor. Bu zincir, son tüketicinin satın almaktan vazgeçmemesini sağlayacak bir üst fiyatın da varlığı nedeniyle, maliyeti azaltmak için sarf edilmesi gereken bir çabaya daha bağlanıyor. Tam da bu noktada, etiketlerde yer alması zorunlu olmayan ögeler ya da zorunlu olan ögelerin düşük kaliteli son versiyonları devreye giriyor. Giderek artan kanıtlar, kuru mamaların tüketiminin hayvan refahı üzerinde ciddi zararlı etkileri olabileceğini göstermektedir. Hayatımızdaki patili bireylerin kronik sağlık sorunları yaşamalarının etkileri insanlara kıyasla oldukça geniştir; daha fazla engelliliğe, sağlıkla ilgili yaşam kalitesinin düşmesine, sağlık maliyetlerinin sarmallaşmasına ve yaşam süresinin kısalmasına neden olur. Gerçek: Köpeklerin %87'si ve kedilerin %67'si en azından bir çeşit işlenmiş gıda tüketiyor. AGE Nedir? Advanced Glycation End-Products (A.G.E), ileri glikasyon son ürünleri demektir. AGE'ler birçok kronik hastalıkta önemli rol oynayan zararlı oksidatif bileşiklerdir. Vücudumuzda, şekerin yağ, protein ve hatta genetik materyalle glikasyon olarak bilinen bir süreçte birleşmesi sonucu ya da Yediğimiz besinlere bulunur. Yiyecekleri pişirme ve hazırlama yöntemleri AGE içeriğini değiştirir. AGE Nelerde Bulunur? Kuru Mamalarda AGE Var Mı? AGE, işlenmiş gıdalar başta olmak üzere ızgara, kızartma, kavurma gibi yüksek sıcaklıklarda pişirilen gıdalarda oluşur. Kedi kuru mamaları ve köpek kuru mamaları , segmentleri ve içeriğinde bulunan besin ögelerinin çeşitliliği ya da miktarı fark etmeksizin, üretimdeki, kuru mama olmasını sağlayan "kurutma" işlemi başta olmak üzere evreler gereği ultra (işlenmiş gıdalarının birleşiminin tekrar işlenmesi) işlenmiş gıdadır. AGE Nelere Neden Olur? Kuru Mama Kronik Hastalığa Neden Olabilir Mi? Vücut, AGE'lerin yalnızca bir kısmını yok etme kapasitesine sahiptir. AGE'ler zamanla dokularda birikerek oksidatif stresin ve iltihaplanmanın artmasına neden olurlar. Araştırmalar, yüksek AGE düzeylerinin kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, diyabet, alzheimer ve erken yaşlanma yla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Öte yandan, düşük AGE düzeylerinin, yara iyileşmesinin hızlanması, inflamasyonun ve oksidatif stresin azalması ve hatta daha uzun bir yaşam süresiyle bağlantılı olduğu ortaya çıktı. AGE'lerin kronik hastalıkların gelişiminde önemli bir rol oynadığı açıktır ve bu nedenle AGE düzeylerinin izlenmesi genel sağlığın önemli bir belirteci olarak düşünülmelidir. Yüksek Age Kaynakları Olan Kedi Kuru Mamaları ve Köpek Kuru Mamaları: AGE'ler, evcil hayvan gıdaları da dahil olmak üzere tüm gıdalarda doğal olarak değişen seviyelerde bulunur. Bu değişimi belirleyen maruz kaldığı ısıl işlem ve ısıl işleme maruz kalan gıdadaki tahıl miktarlarıdır. Ancak en yüksek seviyeler, işlenmiş gıdalarda bulunur. Bunlar da evcil hayvan maması endüstrisine tam olarak hakim olan yiyecek türleridir. Pişirme ve gıda üretimi sırasında kullanılan yüksek ısı, dehidrasyon ve ışınlama uygulamaları; şeker, yağ ve proteinler arasındaki kimyasal reaksiyonların çok daha hızlı gerçekleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, özellikle adını da yüksek ısı ile kurutulmuş olmasından alan kuru mamalarda AGE oluşum düzeylerini önemli ölçüde artırır. Tahılsız kuru mamlarda AGE bulunur mu? Evet. Tahıllı kuru mamalarda AGE, tahılsız kuru mamalardan daha fazla mı bulunur? Evet AGE Kedi ve Köpek Kuru Mamalarında Sadece Kimyasal Tepkime Nedeniyle Mi Bulunur? Ne yazık ki, hayır. En az konuşulan konu da budur, çünkü ortada çok daha acı bir gerçek var. AGE'ler çok lezzetlidir ama içerik etiketlerinde bulunmazlar. Yiyeceklerin çıtır çıtır lezzetli kısımları aslında en yüksek AGE miktarını içerir. Bu nedenle üreticiler, hayvan mamalarının tadını, kokusunu ve rengini iyileştirmek için işleme sırasında doğrudan AGE'ler eklerler. Dr. Bartges, "Evcil hayvan mamalarında AGE'ler hakkında çok az şey biliniyor," diyor. Bir çalışmada 60 ila 70 köpek ve kedi mamasındaki ileri glikozillenmiş son ürünler ölçüldü (orijinal makale, kaynaklarda yer almaktadır) Dr. Bartges şöyle açıkladı: "Bulunan şey şu ki, ısıyla işlenmiş evcil hayvan gıdalarıyla beslenirken, köpekler i çin potansiyel AGE alımı, yetişkin bir insanın kilo bazında yiyebileceğinden yaklaşık 120 kat daha fazla ydı. Kediler in yetişkin bir insanın yiyeceğinden yaklaşık 40 kat daha fazla AGE tüketeceğini tahmin ettiler. Şimdi bunun köpeklerimizin veya kedilerimizin hayatı boyunca her öğünde, her gün olduğunu hayal edin. Köpekler ve kediler, her gün yedikleri evcil hayvan mamalarının ısıl işleme tabi tutulması nedeniyle, günlük bizlerin hayatında olduğundan çok daha fazla diyetsel AGE'lere maruz kalma potansiyeline sahiptir." Kedi-Köpek Mamalarındaki AGE'ler Neden İnsan Gıdalarındakinden çok daha kötü? Kısaca: Sadece işlenmiş değil, ultra işlenmişlerdir. Üstelik lezzetlendirilmek için AGE ile desteklenenler var ancak hangilerinin AGE ile lezzetlendirildiğini bilmemizin bir yolu yok. MARS Petcare araştırması şunları söylüyor: HMF, karbonhidrat içeriği yüksek ve protein içeriği düşük olan evcil hayvan gıdalarında daha yüksekti. HMF ayrıca CML (karboksimetillizin) ile de belirli bir oranda ortaya çıkar. CML, protein varlığında çoklu doymamış yağ asitlerinin metal katalizli oksidasyonu da dahil olmak üzere çeşitli yollarla oluşturulan başka bir AGE'dir. (Yani insanlar tarfından tüketilen konserve tüm ürünler için de durum benzerdir) Malzemelerin ısıyla ön işleme tabi tutulması AGE'leri artırır. Kuru mama ve konserve ürünlerde kullanılan içeriklerin çoğu ısıl işleme tabi tutulur. Proteinler ve yağlar ısıyla işlenir; nişastalar ısıyla jelatinleştirilir ve meyveler, sebzeler, proteinler ve süt ürünleri ısıyla kurutulur. Tüm bu işlenmiş, jelatinleştirilmiş ve suyu alınmış bileşenler, kuru mama ekstrüzyonu veya konserveleme işlemine konulduktan sonra, DAHA FAZLA ısı ve basınca maruz kalırlar. Konserve gıdalar, sterilize edilene kadar - kutunun merkezi 250 dereceye ulaşıncaya kadar ısıtılır, basınç altında 400 dereceye kadar işlenir, ardından ekstrüzyona tabi tutulur ve ısı altında kurutulur ve ardından lezzetli hale getirmek için ısıtılmış yağ püskürtülür. Ortalama kuru mama torbasındaki malzemeler dört ila altı kez ısıtılır. Tüm bu işlemler AGE'leri arttırmayı ve besleyici maddelerin yok olmasını beraberinde getirir. Peki AGE'ler Yaşlanmaya Nasıl Neden Oluyor? Proteine bağlı ve serbest AGE'ler bağırsakta sindirim enzimleri ve bağırsak mikrobiyotası tarafından salınabilir. Bu AGE'ler salındıktan sonra, bağışıklık hücreleri üzerinde çeşitli reseptörlere bağlanarak bağırsağın mukozal bağışıklık sistemi ile etkileşime girer. RAGE (AGE Reseptörü) olarak adlandırılan reseptör de bu reseptörlerden biridir. Doğuştan gelen bağışıklık hücreleri bir yol (NF-kB olarak bilinir) aracılığıyla aktive edilir ve reaktif oksijen türleri (ROS) ve sitokinler üretir. (Sitokinler, iltihaplanma, enfeksiyon, travma ve toksinlere karşı hücresel tepkinin iletişimlenmesine ve modüle edilmesine yardımcı olan, doğuştan gelen bağışıklık hücreleri tarafından salınan hücre sinyal molekülleridir.) Bu aktivitelerin tümü T hücresi aktivasyonunu çarpıtabilir ve oksidatif strese, sistemik inflamasyona, erken yaşlanmaya ve çok çeşitli hastalıklara katkıda bulunabilir. Köpeğinizin ya da Kedinizin Tavuğa Alerjisi Mi Var? Belki Alerjiye Neden Olan Tavuk Teğil, AGE'lerdir AGE'lerin etkileri üzerine birçok ilginç çalışma var. Öne çıkan bazı çalışmalar bunun nedenini gösteriyor: Çapraz bağlı proteinler genel popülasyonda sindirilebilirlik, immünojenisite ve alerjenite sorunları gibi bir dizi soruna neden olur. Çünkü proteinler çapraz bağlandığında vücut onları tanımaz. Bu da alerjik reaksiyonlara ve bağışıklık sistemi fonksiyon bozukluğuna neden olabilir. Belki de kedinizin veya köpeğinizin gıda alerjisinin çözümü, diyetindeki AGE'lerin ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir. Proteinlerin çapraz bağlanması yoluyla şeker hastalarında da kollajenle ilişkili vasküler komplikasyonlara neden olur. Bu, AGE'lerin diyabetiklerde zayıf dolaşıma neden olur. Bağırsak geçirgenliğini artırır. Sızdıran bağırsak, vücudun her yerinde hastalığı başlatır ve sürdürür. Minerallerin biyoyararlanımını etkiler (vücudun bu besin ögesinden fayda sağlamasını engeller) – özellikle kalsiyum, fosfor ve demirin emilimini azaltır. İyi haber: AGE'leri Azaltmak İyileşmeyi Destekler Yaşlanan köpekler üzerinde yapılan çok sayıda çalışma, diyabet, katarakt, osteoartrit, nörodejeneratif köpek bilişsel işlev bozukluğu sendromu, vasküler işlev bozukluğu ve aterosklerozu olan köpeklerde AGE'lerin doku düzeylerinde artış olduğunu göstermiştir. Diyetteki AGE'ler kısıtlandığında bu koşullarda iyileşmelerin meydana geldiği gösterilmiştir. Ne Yapabiliriz? Kendi mamanızı evde yapmak ilk seçenek ve haftada birkaç saat ayırmanız yeterli. Ancak yine de bunun için yoğun olabilirsiniz ya da başka nedenlerle sizin için mümkün olmayabilir. En azından beslenmesinin %10'unu kapsayacak şekilde düşük glisemik indeksli, insan sınıfı, nazikçe pişirilmiş, tam ve dengeli bu mamayı uygulamayı deneyebilirsiniz. Bu da sizin için mümkün değilse kuru mama, konserve veya paket yaş mama ile oluşturulan beslenmenin %10 ila %20'sini taze, bütün, nişastalı olmayan yiyeceklerle değiştirmek de önemli bir adım olacaktır. Bu sürete doğal antioksidanlar kullanarak oksidatif strese karşı onu destekleyebilir ya da toksinleri detoksifiye etmek için özel olarak üretilmiş ürünlerle her ay 1 haftalık bir detoks yapmasını sağlayabilirsiniz. Kediler için pek de mümkün olmasa da köpekler için, bu beslenmenin %10'unu brokoli, ıspanak, lahana veya pazı gibi hafif buharda pişirilmiş koyu yapraklı veya turpgillerden oluşan yeşilliklerle değiştirebilirsiniz. Ev yapımı kedi maması tarifi için buraya Ev yapımı köpek maması tarifi için buraya tıklayıp inceleyebilir, hayatınızdaki patili bireyin damak zevkine göre, uygun besin ögeleri ile revize ederek de uygulayabilirsiniz. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle... Kaynaklar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
- Kedilerde Ağzı Açık Nefes Alma
Kediler, köpeklerin aksine, ağızdan nefes almazlar. Yorucu bir oyun sonrasında, sıcak havalarda dışarıda kaldıktan sonra veya arabaya binmek veya veteriner hekim ziyareti gibi stresli olaylar sırasında ortaya çıkmadığı sürece bir kedinin ağızdan nefes alması endişe vericidir. Eğer kediniz ortalamanın biraz üzerindeki bir sıcakta ya da ortalamanın biraz üzerindeki bir egzersizde ağızdan nefes almaya başlıyor ve bu durumu sık sık tekrarlıyorsa akla gelmesi gereken bazı olasılıklar bulunur. Dışarıda yaşayan veya vakit geçiren bazı kediler, sıcak havalarda serinlemek için nefes nefese kalabilirler. Ayrıca, arabaya binmek veya veteriner hekim ziyareti gibi stresli bir olaya maruz kalan bir kedi nefes nefese kalabilir. Açık bir nedene sahip anlık olaylar dışında, kedilerde soluk soluğa kalma, ağızdan nefes alma, solunum yolu veya kalple ilgili altta yatan bir sorun olduğunu gösterir. Soluk soluğa kalmaya başlayan yaşlı kedilerde olası bir neden konjestif kalp yetmezliğidir. Özellikle öksüren genç kedilerde, daha olası neden kedi astımı gibi bir solunum yolu rahatsızlığıdır. Kedilerde Ağzı Açık Nefe Almanın Nedeni Olarak Konjestif Kalp Yetmezliği Bir kedinin kalbi vücuda yeterince kan pompalayamadığında sıvı, akciğerlere dolar ve sonuç konjestif kalp yetmezliğidir. Kedilerde konjestif kalp yetmezliğinin birçok nedeni vardır ancak çoğunlukla hipertrofik kardiyomiyopatiden kaynaklanır. Tiroid hastalığı, yüksek tansiyon, doğum kusurları ve diğer durumlar da konjestif kalp yetmezliğine neden olabilir. Hipertrofik kardiyomiyopati (HCM), kedilerde en yaygın birincil kalp hastalığı türüdür ve tüm vakaların %85 ila %90'ını oluşturur. "Hipertrofik" kelimesi kalınlaşmış anlamına gelir, bu nedenle bu, kalbin duvarlarının ve ventriküllerinin çok kalınlaştığı veya hipertrofik hale geldiği bir durumdur. HCM sıklıkla kedilerde kalıtsaldır. Aslında Maine Coons ve Ragdoll'larda spesifik bir gen mutasyonunu tespit etmek için artık mevcut bir test var. İran kedisi, diğer oryantal ırklar ve Amerikan Shorthair kedileri gibi safkan kediler de bu durumu geliştirmeye yatkındır. Kediler genellikle orta yaşta bu durumu geliştirir, ancak her yaşta ortaya çıkabilir. Kedilerde hipertrofik kardiyomiyopatinin belirtileri çeşitlilik gösterir ve bir dereceye kadar hastalığın şiddetine bağlıdır. Hafif hastalığı olan kediler her zaman belirti göstermez. Ancak önemli HCM'si olan bir kedide genellikle belirgin belirtiler vardır. Bildiğimiz gibi, kediler hastalığı çok iyi maskeler, bu nedenle bu durum ciddileşene kadar, önemli bir hastalığı olan bir kedi bile hiçbir semptom göstermeyebilir veya kalp hastalığına işaret etmiyormuş gibi görünen çok hafif semptomlar gösterebilir. Belirgin semptomları olan kedilerde, konjestif kalp yetmezliğinden kaynaklanan solunum sıkıntısı veya kan pıhtısı nedeniyle bacak felci olabilir. Konjestif kalp yetmezliği olan kediler, insanlar veya köpekler gibi öksürmezler. Bunun yerine, açık ağızdan nefes alma eğilimindedirler ve bazen soluk soluğa kalırlar. Efor sırasında nefes alma zorluklarına dikkat etmek tam da bu noktada önem kazanır. HCM ve konjestif kalp yetmezliği olan bazı kediler, dinlenmek ve rahatlamak için durma ihtiyacı hissederler ve biraz dinlenmeksizin herhangi bir mesafe yürümekte zorluk çekerler. Kedilerde Astım Ağzı Açık Nefe Almasına Neden Olabilir Bronşiyal astım, alerjik bronşit ve kronik bronşit olarak da adlandırılan kedi astımı, dünya çapında her yaştan kediyi etkiler. Astım, akciğerlere giden hava yollarının tekrarlayan daralmasının olduğu bir durumdur. Hava yollarında aşırı miktarda mukus oluşur ve bu da hava yollarının iltihaplanmasına ve bazen ülserleşmesine neden olur. Bu durum hava yollarının kaslarında spazmlara yol açar ve daralmaya neden olur. Astımlı kediler derin nefes alamaz. İzlenecek belirtiler arasında genellikle öğürme veya kuru bir öğürme sesi bulunur. Aslında astımlı bir kediye tüy yumağı teşhisi konulması duyulmamış bir şey değildir. Tiz bir iç çekme veya ıslık sesi gibi duyulabilen hırıltı da başka bir klasik semptomdur. Zorlu nefes alma ve egzersiz intoleransı da işaretlerdir. Kedinizin tek semptomu kuru öksürük olsa bile bu, astımının ciddiyetinin bir ölçüsü olmayabilir. Kedilerin gerçekten ciddi astımı olabilir ancak çok az semptomu olabilir. Bazı kedilerin aniden nefes alamamaları dışında hiçbir semptomu yoktur. Bunun gibi bir akut astım atağı her an ortaya çıkabilir ve kediniz için hayati tehlike oluşturabilir. Ciddi astımı olan kedilerde nefes nefese kalma veya ağzı açık nefes alma gibi bariz belirtiler de görülebilir. Persler ve Himalayalar gibi yüzleri içe dönük Brakisefali kediler, astım da dahil olmak üzere solunum problemlerine özellikle duyarlıdır. Ani hava yolu daralması görünürde bir sebep olmadan meydana gelebilir. Ayrıca çimenler, polenler, kanarya otu, aerosol spreyler, duman, küf, küfler, toz akarları, ev kimyasalları ve hatta kedi kumu tozu gibi solunan tetikleyicilere karşı alerjik reaksiyondan da kaynaklanabilir. Kedinizin Nefes Almasının Endişe Nedeni Olduğunu Nasıl Anlayabilirsiniz? Bir sorun olup olmadığını belirlemek için kedinizin ne sıklıkla ağızdan nefes aldığına dikkat etmek önemlidir. Açıkçası, sürekli veya tekrarlayan nefes nefese kalma, ağızdan nefes alma durumu endişe vericidir. Özellikle iştahsızlık veya uyuşukluk gibi diğer davranış değişiklikleri olan bir kedide sürekli nefes nefese kalma, güvenilir ve alanında uzman bir veteriner hekimden randevu alma zamanının geldiği anlamına gelir. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...
- Sarımsak: Zannedilenin Aksine Köpekler İçin Sağlıklıdır
Sarımsak, güçlü tadı ve çeşitli sağlık yararları nedeniyle mutfaklarımızın vazgeçilmezidir. Ancak birçok patili birey ebeveyni sarımsağın köpekler için zehirli olduğu yanılgısına düşer; aslında doğru miktarlarda verildiğinde sarımsak köpekler için oldukça faydalıdır. Sarımsağın Güvenilirliği Hakkındaki Karışıklığı Gidermek İnternette birçok sağlıklı meyve, sebze, kuruyemiş ve tohum hakkında yanlış bilgiler bulunur. Bunun nedeni, web sitelerinin tüm riskleri (mide-bağırsak sorunlarına neden olan aşırı tüketim riski gibi)"riskler" veya "toksisite" olarak etiketlemesidir. Bu doğru değildir ancak yine de milyonlarca patili birey ebeveyninin kafasını karıştırmayı başarmıştır. Peki sarımsak korkusu ilk olarak ne zaman ve nasıl başladı? Her şey Japonya'da yapılan ve 2000 yılında American Journal of Veterinary Research'te yayınlanan bir çalışmayla başladı. Araştırmacılar, köpeklere büyük miktarda sarımsak ekstraktı verilmesinin Heinz Body Hemolitik Anemisi'ne yol açıp açmayacağını ve bunun şiddetini bilmek istiyorlardı. Heinz Body Hemolitik Anemisi köpeklerde, kedilerde ve atlarda görülen, sarımsak, soğan, frenk soğanı ve pırasa gibi allium sebzelerinde bulunan bir bileşik olan tiyosülfatın aşırı tüketimiyle ilişkili çok spesifik bir anemi türüdür. Çalışmadaki köpeklere yedi gün boyunca günde bir kez vücut ağırlığının kilogramı başına 1,25 mililitre sarımsak özü verildi. (Bu çok büyük bir miktardır ve normalde köpekler bu miktarı zaten yemez.) Yine de sonuçlar, bu miktarın bile anemiye veya herhangi bir fiziksel belirtiye neden olmadığını gösterdi. Ancak kırmızı kan hücrelerinde oksidatif stresi gösteren mikroskobik değişiklikler vardı ve bu da araştırmacıların büyük miktardaki sarımsak ekstraktının köpekler için güvenli olmadığını belirtmesine neden oldu. Ancak bu konu, biz patili birey ebeveynlerine en sonunda "sarımsağın her miktarının her durumda zehirli olduğu" şeklinde yanlış yorumlanarak ulaştı ve o zamandan beri evcil hayvan dünyasında korku dolu paylaşımlara ve şehir efsanelerine neden oldu. İlk çalışmada yer alan dozaj o kadar gerçekçi değildi ki, orijinal yazarlar 2004'te bir takip çalışması yapmaya karar verdiler. Ve bu kez sarımsak hakkındaki ilk tutumlarını tersine çevirdiler ve aslında bağışıklık fonksiyonunu geliştirme ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltma potansiyeline sahip olduğunu belirttiler. Buna rağmen sarımsağın güvenliği konusunda yanlış kanı hâlâ devam ediyor. Özetlemek gerekirse, sarımsak, köpeğinizin ve kedinizin tüketmesi için güvenlidir. Hatta besin açısından dengeli ev yapımı mamalarına uygun miktarlarda eklendiğinde faydalı etkiler de sağlar. Allisin: Sarımsaktaki Tıbbi Bileşen Sarımsak, Antimikrobiyal, Antitrombotik, Antitümör, Hipolipidemik, Antimutajenik, Antioksidan, Bağışıklık modülasyonu, Antiastmatik, Hipoglisemik ve Antidiyabetik özelliklere sahip olması nedeniyle geleneksel olarak terapötik uygulamalar için kullanılan, dünyada yetiştirilen en eski ürünlerden biridir. Sarımsaktaki birincil fitokimyasal allisindir. 2004 yılında yapılan bir araştırma, bu biyoaktif bileşiğin hayvanın kardiyovasküler sağlığı için faydalı olduğunu gösterdi. Bunun yanısıra çalışma sırasında nispeten yüksek konsantrasyonlarda sarımsak tüketen hayvanda oluşan bir anemi yoktu. Sarımsaktaki Kükürt Bileşikleri ve Antikanserojenik Etkileri Cancer Letters dergisinde yayınlanan bir araştırma, sarımsaktaki organosülfür bileşiklerinin köpek meme tümörü hücreleri üzerindeki etkisini değerlendirdi. Sonuçlar, diyalil sülfür ve diyalil trisülfür bileşiklerinin, neoplastik köpek meme tümörü hücrelerinin büyümesini belirgin şekilde azalttığını gösterdi. Anticancer Agents in Medicinal Chemistry dergisinde yayınlanan bir başka çalışma, sarımsaktaki kükürt bileşiklerinin antikarsinojenik etkilerini desteklemekte ve diğerlerinin yanı sıra, kanserojenlerin detoksifikasyonundan sorumlu metabolize edici enzimleri, reaktif oksijen türlerini inhibe etmeyi ve apoptozu indüklemeyi içeren etki mekanizmalarını daha da vurgulamaktadır. Özetle, mikotoksinlerden kaynaklanan tümör vakalarını azaltmaya yardımcı olduğundan, sarımsak, köpeğini yalnızca kuru mamayla besleyebilenlerin dahi kullanabileceği en iyi taze yiyecektir. Köpeğime Sarımsak Verirken Nelere Dikkat Etmeliyim? 1. Taze Tüketim Yalnızca yeni ezilmiş ve doğranmış taze sarımsak vermenizdir. Sarımsakta bulunan allisinin faydalarından ancak bu şekilde yararlanabilirsiniz. Önceden doğranmış olan ile taze sarımsak aynı seviyede allisin içermez. Çünkü allisin kararsız yapıdaki bir bileşendir ve saatler içinde bozulabilir. Kurutulmuş veya toz haline getirilmiş sarımsaktaki allisin, taze sarımsak kadar etkili değildir. Bu nedenle daima taze sarımsak kullanmayı tercih etmek ve ezdikten sonraki altı saat içinde tüketmek önemlidir. 2. Doğranmış ve Ezilmiş Sarımsaktaki allisin üretimini aktive etmek için sarımsağı doğrayın ve ezin. Bunun nedeni, taze sarımsağın doğranması ve ezilmesinin, alliinaz enzimini aktive etmesi ve bu enzimin daha sonra alliin proteini ile birleşerek allisin üretmesidir. 3. Doğru Miktar 2 - 4 Kg Köpeklere : 1/6 Çay Kaşığı 5 - 7 Kg Köpeklerde : 1/3 Çay Kaşığı 7-8 Kg Köpeklerde : Yarım Çay Kaşığı 9 - 13 Kg Köpeklerde : 2/3 Çay Kaşığı 14 Kilo ve üzeri köpeklerde : 1 Çay Kaşığı Sarımsağı, hayatınızdaki patili bireyin ev yapımı kemik suyunu tatlandırmak için de kullanabilirsiniz. Köpekler için uygun olandan daha yüksek doz içerebileceğinden, özellikle insanlar için üretilmiş olan sarımsak hapları veya ekstraktlarının kullanılmamalıdır. Peki Kediler için Sarımsağın Uygun Tüketim Miktarı Nedir? Ne kadar miktarda sarımsağın kediler için güvenli olduğunu gösteren bir çalışma ne yazık ki henüz yok. Ancak Dr. Karen Becker, pireleri uzaklaştırmak için kedisine yaz aylarında haftada birkaç kez yemeğine karıştırarak 1/8 diş sarımsak verdiğini açıklamıştır. Bu da çay kaşığının gerçek anlamda ucuyla, küçük bir miktarda ezilmiş sarımsağa eşittir. Sarımsak Alkali Mi Asidik Mi? Sarımsak tazeyken alkalidir. Sarımsak tazeyken sindirildiğinde 8,5 pH seviyesine sahiptir. Sarımsak Sürdürülebilir Bir Ürün Mü? Sarımsak üretimi havaya, toprağa ve suya önemli bir zarar vermediği için sürdürülebilir kabul edilir. Bununla birlikte, bazı sarımsaklarda, tıpkı her tarım ürününde olabileceği gibi ağır metal ve klor miktarının güvensiz düzeylerde olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle kullandığınız sarımsağın nereden geldiğini bildiğinizden emin olmak önemlidir. Hayatınızdaki patili bireylere ve tüm ailenize sunduğunuz şeyin zararlı kimyasallar ve diğer toksik maddeler içermediğinden emin olmak için mümkün olduğunca yerel üreticilerden ilaçlanmamış, doğal yetiştirilen sarımsaklardan satın almanız tavsiye edilir. Ayrıca kendi evinizde de sarımsak yetiştirmeyi deneyebilirsiniz. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...










