top of page

Boş arama ile 74 sonuç bulundu

  • Pitho Hakkında

    Doğrudan değil, sıklıkla sorulan sorulara cevaplar Pitho Nereden Gelir? Pitho, ismini, 7 yaşından bu yana kedi ve köpeklerle iç içe yaşayan kurucusunun, şuan 14 yaşında olan köpeği Pitho'dan almaktadır. Ev hayatını 15 kurtarılmış patili bireyle paylaşan, evsiz hayvanlara yıllardır aktif ve bireysel destek veren kurucusunun hayatındaki bir dönüm noktası; hayvan refahına dair bilgi kirlilikleri, belirsizlikler, yüksek kar marjlarıyla ket vurulan mümkün destekler, kişisel çıkarların barizliği ve tüm bunların büyük şovlarla maskelenmesinin ağırlığı ile birleştiğinde Pitho, bir şirket olarak ilk adımlarını atar. Pitho Ne Değildir? Pitho, sadece evcil hayvanlar için destek ürünleri sunan bir şirket değildir. Pitho, evcil hayvan sektörünün gün geçtikçe büyüdüğünü düşünen ve bu pastadan bir pay almayı hedeflemiş bir şirket de değildir. Bu nedenle her konuyu ürünlerine bağlamaz, bu nedenle her ne kadar revaçta da olsa her kategoriden ürün sunmaz, bu nedenle her hamlesini ürünlerini satma amacıyla yapmaz. Pitho Nedir? Pitho için kedi ve köpek yoktur. Kurulduğu ilk günden bu yana belirttiği gibi; "patili birey" vardır. Çünkü bilir ki her bir kedi, her bir köpek baştan sona ayrı ihtiyaçları, ayrı hassasiyetleri olan, genellenmemesi gereken apayrı birer bireydir ve apayrı birer birey olarak değerlendirilmeyi, apayrı birer birey olarak tedavi edilmeyi hak eder. Pitho; tıpkı doktora giden her insanın 'insan' başlığı altıda değerlendirilmediği, sadece rutin testler ardından tedaviye başlanmadığı gibi; patili bireylerin de genellenmemesi gerektiğine inanır. Onların da mevcut yaşamı, yaşam ortamı, maruz kaldıkları, maruz kalmadıkları, geçmiş klinik deneyimleri, tolere edebildiği ve edemediği prosedürler kendilerine özeldir. Dolayısıyla tüm tedavi süreçleri ya da uygulamaları spesifik kararlarla belirlenmelidir. Pitho; sırf insanlar gibi, tükettikleri ya da kullandıkları her ürünün ilk etkilerini dillendiremedikleri ve bu nedenle gözle görülür bedensel etkileri yıllar sonra ortaya çıktığında net bir sebebe bağlamak güç olduğu için doğru ürünü değil, yüksek kar marjlı ya da genel kazancına hizmet eden ürünlerin kullandırılmasının teşvik edilmemesi gerektiğine inanır. Ürünlerini ve ürünlerinin içeriğini bu inancın ışığında hazırlar, şeffaflığını bu ışıkla sağlar. Hedefi Nedir? Pitho olarak hayatta her şeyin siyah ya da beyaz olmadığının, özellikle de konu yaşam hakkı olduğunda iyi niyetin büyük bir gri alan oluşturduğunun unutulmaması gerektiğine inanıyoruz. Pitho olarak daima, tam olarak hedefimizin üzerinde duruyoruz; çünkü yaşam hakkındaki yüceliğin, farklı bir türe gösterilen şefkatteki bilgeliğin, doğadaki üstünlüğün, bilimin ve gerçeğin kabulünü hedefliyoruz. Pitho Neden... Alışkın olunmayan, gerçeğe ve bilgiye dayalı, çıkardan uzak duruşumuzun yarattığı şaşkınlığı anlıyoruz. Sadece yaşam hakkına, iyiliğe ve gerçeğe güvenerek almakta olduğumuz yolun bazı yansımalarını anlıyoruz. Kişisel çıkarların, iyi niyetle maskelendiği her alanı görüyor, maskeleri tutmakta zorlanmanın verdiği öfkeyi anlıyoruz. Bu nedenle, Pitho'yu bir süredir tanıyanlar bunu zaten bilse de yeni tanıyanların aklının karışmasını anlıyoruz. Sorun değil. Karşılığında sadece motivasyonumuzu anlamanızın yeterli olması gerektiğinin anlaşılmasını istiyoruz. Pitho büyümeyi, maddi kazanç ile değil; patili bireylere faydası ile tanımlamaktadır. Pitho küçülmeyi, maddi kayıpla değil; kendisine yakışanı yapmamakla tanımlamaktadır. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Uyku Sorunları İçin Çözüm Bu Kadar Kolay Olabilir Mi?

    Uykusuzluk, uykuya dalmada, uykuyu sürdürmede veya her ikisinde zorlukla karakterize edilen bir uyku bozukluğudur. Genellikle gündüz uykululuğuna, uyuşukluğa ve halsizlik hissine yol açmaktadır. Yatmadan önce yiyeceğiniz bir muz, deliksiz bir uykuya yardımcı olabilir. Yatmadan önce muz yemenin uyku kalitesini arttırdığına bireysel olarak şahit olan ekip üyelerimizden yola çıkarak yaptığımız bir araştırma ile bu fikrin bazı bilim insanları tarafından da öne sürüldüğünü ve birçok kaynakla desteklendiğini gördük. Çünkü muz, uykuyu ve rahatlamayı artırmaya yardımcı olabilecek bazı besin ögeleri içeriyor. Muzun İçerdiği ve Uyku Sorunları İçin Çözüm Olan Besin Ögeleri: Magnezyum: Çalışmalar, günlük 500 mg magnezyum takviyesinin melatonin üretimini artırabileceğini ve kortizol (stres hormonu) düzeylerini azaltabileceğini gösteriyor. Triptofan: Triptofan esansiyel bir amino asittir, yani vücudunuz onu üretmediği için onu muz ya da her zaman söylediğimiz gibi Spirulina gibi gıdalardan almamız gerekir. Potasyum: Kasların gevşemesini sağlayan potasyum daha rahat bir uyku için oldukça önemlidir. Bunun yanısıra düşük potasyum seviyeleri yüksek tansiyonu olan kişilerde uyku sağlığına çok daha olumsuz ekleyebilir. B6 Vitamini: Uykusuzluk üzerinde etkili olduğu bilinen önemli kaynaklardan birisi olan B6 vitamininin eksikliğinde ise insomnia yani uyuyamama hastalığı başta olmak üzere pek çok farklı sorun ortaya çıkabilmektedir. Dirençli Nişasta: Yararlı bakterilerin büyümesini ve aktivitesini uyarma, kısa zincirli yağ asitleri üretme gibi fonksiyonel özellikleri nedeni ile prebiyotik olarak kabul edilen bir nişasta türü olan dirençli nişasta, bağırsaklardaki bakteriler tarafından fermente edebilir. Pektin: Muz ayrıca meyve ve sebzelerde yaygın olarak bulunan ve bir tür çözünür lif olan pektin açısından da zengindir. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla huzurla ve güvenle...

  • Game Changer (Oyun Değiştirici) Nedir?

    Zaman içerisinde bazı fikirler insanların yaşama biçimini, toplumların işleyişini ve hatta tarihin akışını değiştirdi. Bu fikirler, Ne olduğunu görebilen, Ne olabileceğini öngörebilen Bu durumdan çıkar elde etmeye değil, inandığı değişiklikleri yaratmaya kendini adamış kişiler ya da kurumlar tarafından hayata geçirilmiştir. Oyunun kurallarını değiştirenler, yaşam tarzımızı ve bakış açımızı değiştirebilecek bazen benzersiz, bazen de sıradan fikirler üzerinde kendi vizyonlarının, iradelerinin ve kişiliklerinin gücünü ortaya koyan insanlardır. Oyunun kurallarını değiştirenler, içinde yaşadığımız ortamı küçük ya da büyük ölçekte dönüştürecek değişikliklere öncülük edebilir. Kim? Oyun değiştirici oyunun kurallarını değiştiren ve işlerin yapılma şeklini önemli ölçüde değiştiren kişi veya şirkettir. Oyunun kurallarını değiştiren bireyler genellikle kişilik özelliklerini ve tutumlarını değişimi tetiklemek için kullanırlar. Oyunun kurallarını değiştiren şirketler, yeni ve yenilikçi ürün ve hizmetler, çalışma yolları, verimlilik, üretim yöntemleri ve pazarlama stratejileri ararlar. Oyunun kurallarını değiştirenler, onlara karşı çıkanların, sıkıntıların ve belirsizliğin üstesinden gelir. Oyunun kurallarını değiştiren biri ya da bir şirket olmak; zaman, kararlılık ve bağlılık gerektirir. Nasıl? Oyunun kurallarını değiştirenler; mümkün olanı, şu anda yapılmakta olanla karşılaştırır. Oyun değiştiriciler statükoda bir değişimi teşvik ederler. Takip ettikleri değişiklikler radikal olabilir ve başkalarının anlaması zor olabilir ya da etik ve ahlaki olarak mantıken beklenmesi gereken ama kimse tarafından uygulanmaması nedeniyle mevcut haliyle kabul görmüş de olabilir. İşte, oyun kurallarını değiştirenler: Eğer şirketse uygulamalarıyla, bireyse beklentilerine dair taleplerini vurgulayarak Yeni bir bakış açısı, Farkındalık ve Beklenti çizgisi yaratırlar. Bu nedenle oyunun kurallarını değiştirenler, Yeni kavramları harekete geçirebilen, Değişim arzusunu ve değişimi kabul etmeyi teşvik eden ve Değişimin kendisini yaratabilen kişi veya şirketlerdir. Oyunun kurallarını değiştirenler: Eğer bireyse, insanların neyi algıladığını ve nasıl yaptığını etkilemek için sıklıkla kişilik özelliklerini ve tutumlarını kullanır. Eğer şirketse, "rakiplerinden farklılaşma"yı amaç değil, araç olarak kullanırlar ve bu yolda iş yüklerini arttırarak kendilerini zorlayan beklentileri kendileri oluştururlar. Bu araç, rakiplerini de kendisi gibi olmaya ve böylece hitap edilen kitleye gerçek yararı sağlamaya hizmet eder. Genel olarak oyunun kurallarını değiştirenler: Başkalarının yapmadığı şeyleri arayıp görerek olayların gerçekleşmesini sağlar. Küçük veya büyük şekillerde yenilikçi olmaya çalışırlar. Daha da önemlisi, ısrarcı, kararlı, cesur, enerjik, vizyon sahibi ve çalışkan olarak aradıkları ilerlemeyi sağlayacaklarını bilirler. Hedeflerine ulaşmak için gerekli bilgi ve deneyime sahip olmadıklarını fark ederlerse bu bilgi ve deneyimi insanüstü gibi görünen bir çabayla elde ederler. Özetle: The Jamie Foxx Show'un 1998 yılında yayınlanan bölümüyle ünlenmiş, "Oyuncudan değil, oyundan nefret et," sözünün aksine oyun değiştiriciler oyunu oynamayı reddeder ve oyunculara, farklı bir oyunun mümkün olduğunu göstermeyi hedefler. Çünkü, Martin Seligman'ın söylediği gibi: İyi yaşam, yaşamın ana alanlarında her gün kendinize özgü güçlerinizi kullanarak mutluluk elde etmekten ibarettir. Anlamlı yaşam için, buna bir bileşen daha eklenmesi gerekir: Aynı güçlü yönleri; bilgiyi, gücü veya iyiliği ilerletmek için kullanmak. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Spirulina - Aynanın İçinden

    Spirulina 4.5 milyar yaşındaki Dünya’nın yaklaşık 3.5 milyar yılında var olan, gezegenimizdeki en eski canlı organizmalardan birinin adıdır. Bu tür yosunlar, ilk insan benzeri türler Dünya’ya gelmeden çok önce, karbondioksit seviyelerini ve atmosferik oksijeni dengelemede çok önemli bir rol oynuyordu. Spirulina’nın faydalarını bilenleri takip ettiğinizde 1300’lü yıllara, Aztekler’e kadar uzun bir yol alırsınız. On altıncı yüzyılda İspanyol işgalciler Meksika’yı fethettiklerinde başkent Tenochtitlan’daki Meksika Vadisi'nde yaşayan Aztekler’in gölden “yeni yiyecek” topladıklarını keşfettiler. Hamile kadınlar, koyu renginin doğmamış bebeklerini büyücülerin gözünden gizleyeceğine inandıkları için Spirulina yerlerdi (Ciferri, 1983).* Bu rağbetlerinin sebebi -bebeklerini büyücülerin gözünden gerçekten gizliyor olması değilse- Spirulina’nın, kanıtlanmış onlarca yararı sayesinde o dönemlerde sıklığı kaçınılmaz olan düşükleri ve buna bağlı ölümlerini engelliyor olmasıdır. Diğer efsaneler de, Aztek haberci koşucularının maratonlarında spirulina kullandığını söylüyor. Bunun sebebi ise artık oldukça açık çünkü Spirulina’nın kas yorgunluğunu %77,8 azalttığı da kanıtlandı.** Peki yararları onlarca uluslararası üniversite tarafından yıllar süren çalışmalarla kanıtlanmış olan, Nasa’nın astronotların beslenmesinde kullanırken alternatif yaşam alanlarında yetiştirme projeleri sunduğu, FAO’nun geleceğin gıdası seçtiği Spirulina hakkında tedirgin olanlar neden tedirgin oluyor ve bu tedirginliklerinin doğruluk payı var mı? Cevaplara sondan başlayalım. Spirulina’nın Zararları Nelerdir? Spirulina bir gıdadır. Ancak içerdiği onlarca besin ögesi, bu sayede sunduğu onlarca fayda, üzerine yapılan onlarca araştırma, hakkında konuşan onlarca yetkili kuruluş nedeniyle onu bir gıda olarak görmekte zorlanıyor, bir ilaç gibi değerlendiriyor ve buna uygun sorular soruyoruz. Bu nedenle yanına bir hatırlatıcı koyalım ve bir gıda ile örneklendirerek ilerleyelim. Bu gıda da kereviz olsun. Kereviz, karaciğer temizleyici olarak bilinir. Düzenli olarak kereviz tüketmenin böbrek sağlığını korumaya ve karaciğer hastalıklarını önlemeye yardımcı olduğu herkesçe bilinir. A, B, C Vitaminleri ve demir bakımından zengindir. Bu yüzden aslında her gün küçük porsiyonlarla da olsa tüketilmelidir. Mümkün değilse haftalık rutinimizde kesinlikle yer almalıdır. Yılda bir kere yersek elbette yediğimizde vücudumuz vitaminlerini alır, yararını görür ancak karaciğerimizi temizlemesini beklemeyiz. Bunun için düzenli tüketmemiz gerekirdi. Ya da bir hafta her gün kereviz yedikten sonra karaciğerimizdeki herhangi bir sorunun yok olacağını ya da sonraki hafta bir sorun çıkmayacağını garantilediğimizi düşünmeyiz. Sağlıklı beslenmek, süreçtir. Geçilmelidir ve istikrar önemlidir. Yukarıdaki bu cümlelerin hepsi çok sıradan, tahmin edilebilir ve bize, aklımızda bir soruya neden olmayacak kadar net gelir. Bu cümleler kurulduğunda hepimiz, “Tamam,” deriz. Bir bölümümüz “Ben tadını pek sevmiyorum ama sağlık için elbette,” der. Sağlığına ve bedenine önem veren bir bölüm ise rutinine almıştır bile. Spirulina da karaciğer sağlığı için idealdir, tansiyonu dengeler, kan akışını düzenler, kansere karşı etkilidir, oksidatif hasarı büyük oranda azaltır, bağışıklığı güçlendirir, bağırsak sağlığını destekler, cilt sağlığını destekler, alerjilere karşı etkilidir, böbrekleri korur, stresi azaltır, antioksidan kaynağıdır, ağrıları hafifletir… Bunlar ve diğer birçok yararının her biri de kanıtlanmıştır. Ancak bu cümleler kurulduğunda, “Spirulina’nın zararları da varmış,” diye yükselen sesler duyarız. “Böbreklere zararlıymış, çocuklara zararlıymış, yan etkileri olabiliyormuş. İlaçlarla etkileşime girebiliyormuş. Ağır metal içerebiliyormuş. Bulaşana maruz kalabiliyormuş…” “Yepyeni bir yola adım atmak zordur” Maya Angelou Spirulina bizim için yenidir. Varlığı -kıyas götürmeyecek kadar- bizlerden eski de olsa varlığına olan bilgimiz bizler için çok yenidir. Ve bizim için yeni olana adım atmak kolay değildir. Örneğin sebze ve meyve yetiştirmede yanlış ve bilinçsiz kullanılan kimyasal gübreleme yönteminin sağlıksız gıdalara neden olduğunu hepimiz biliriz. Ancak kimse kerevizin ya da domatesin nasıl gübrelendiğine dair bilgi almaya çalışmaz, merak etmez, şekline bakıp hormon içerip içermediğini anlamaya çalışır çünkü yetiştirme yönteminin kendisi yeni ve endişe vericidir. Kereviz ya da domates, işte bildiğimiz kerevizdir, domatestir. Hepimiz su ürünleri alerjisi olanların balık yememesi konusunda hemfikirizdir ama kimse balık satanların karşısına geçip neden bir uyarı yazısı yazmadıklarını ya da uyarı yazısını daha büyük harflerle yazmaları gerektiğini de söylemez. Fıstığa alerjisi olan gruplar bulunur. Ama herkes fıstık alerjisi olanların bir gıdayı yemeden önce içinde fıstık olup olmadığını soracakları konusunda onlara güvenir. Ama Spirulina bizim için çok yenidir. Endişelerimizin çoğu doğruluk payı içermese de hissedilir ve bunu gidermenin yolu orijinal makaleleri okumaktan geçse de bizim için zaman alıcı ve meşakkatlidir. "Tüm zamanların en büyük keşfi, bir insanın yalnızca tutumunu değiştirerek geleceğini değiştirebileceğidir." Oprah Winfrey Kendimizden daha değerli kimse olmadığını çünkü kendimizden çok değer verdiklerimizin yanında olmak için kendimize ihtiyaç duyduğumuzu bilsek de bu nadiren çaba sarf etmemizi sağlar. Bunun yerine uzmanlığının kaynağını bilmediğimiz ama sevdiğimiz ya da sadece o anda karşımızda olan kişilerin, kaynağını nerden aldığını bilmediğimiz yazılarını okuruz ya da sözlerine kulak veririz. Ve karar verilmiştir. Artık sadece Spirulina’nın değil, tüm gıdaların en büyük riskinin yetişme koşulları olduğunu bilmekten uzağızdır. Yetiştiği koordinatlardan çok analizlerinin önemli olduğunu bilmekten de uzak olduğumuzdan analiz talep etmek yerine menşeini öğrenmek isteriz. Cevabı bir koordinata işaret eder, sorumuzun yanıtı bu değildir ama yeterli gibi gelir. Bağışıklığı güçlendiren bir gıdanın, bağışıklığını baskılaması gereken bir grup tarafından kullanılmaması gerektiğini, başı ve sonu kesilmiş ama tıklanma alacak cümlelerden öğreniriz ve bağışıklığımızı güçlü tutmak isteyen biz, endişeleniriz. Günde 2 litre su içilmesinin yaşamak için gerektiğini ama 6 litre su içmenin ölümcül sonuçları olduğunu biliriz. Ama yanlışlıkla 6 litreyi birden içeceğimizden endişelenmeyiz, suyu içeriz. Çünkü aksi bir tedirginliğin ya da tercihin enteresan olacağına eminiz. Ama tüm bir paketi 50 gram olan Spirulina’nın uzun süre düzenli olarak 50 gram kullanılması durumunda böbrekte taş oluşturması ihtimalini, başı ve sonu kesilmiş ama tıklanma alacak cümlelerden öğreniriz ve günlük porsiyonu olan 5-10 gramı hayatımıza alabilmek için çabalayan biz, uzun günler boyu günde yanlışlıkla 50 gramı birden tüketmekten ve böbreğimizde taş oluşturmasından endişeleniriz. Peki neden? Bunun en güzel örneği yakın tarihimizde yer alır ve neden tedirgin olduğumuz sorusunu tam bir ayna görevi görerek yanıtlar. Sağlıklı, fonksiyonel ve doğa için bir nefes olan Spirulina hakkında oluşan endişemizin bir aynası. Bir ayna olduğu için bu örnekte sağ olan sol, sol olan sağdır. Bundan 100 yıl önce, sigara içmek istememek endişe uyandırırdı. 1930'lara gelindiğinde, tütün şirketlerinin, sigaranın kansere yol açabileceğini kanıtlayan makaleler sunduğunuz için sizi şarlatan olarak nitelendirmeye hazır bir doktor ordusu vardı. Hatta 1940'larda, sigarayı teşvik etmek için doktorları kullanan böyle bir reklam görme olasılığınız da yüksekti. RJ Reynolds Tobacco Company'den 1946'da yayınlanan bir reklam. Ancak gerçek elbette, sonunda ortaya çıktı. 1960'lara gelindiğinde, sigara içmeye karşı kanıtlar daha da arttı. 1964'te ABD’de sigaranın sağlığa etkileri üzerine ilk rapor yayınlandı. Sigara içmenin akciğer kanseri ve bronşite neden olduğu sonucuna en sonunda, tıbbi literatürdeki 7.000'den fazla makaleden sonra varıldı. Bu makaleler elbette bir günde yayınlanmamıştı. Yıllardır ısrarla araştırılıyor, ispatlanıyor, yayınlanıyordu. Yıllarca, bariz olan anlatılmaya çalışılmıştı. Ancak zorluğa direnirken zevkli ve kolay olana yönelen insan tabiatımız buna inanmadı. Ta ki sigaranın yararlı olduğunu söyleyen yetkililer, zararlı olduğunu itiraf etmek zorunda kalana kadar. Çünkü o zamanki bizler için de küçük demeçleri incelemek, makale okumaktan çok daha kolaydı. Bu makaleleri yazanlar da elbette yine doktorlardı ama karşılarında hâlihazırda duran bir doktorun söylediği daha doğru olarak algılandı. Hangi konuda uzman olduğunun, kaynağının, karakterinin, karşısındakilerin ve onların niteliğinin önemi yoktu. Karşılarındaydı, basitleştiriyorlardı, kolaydı. Sigaranın tarihi bize kendimiz ve dünyaya bakışımız hakkında çok şey öğretti. Bugün Spirulina bir ilham ve yenilik kaynağıdır. Dünyanın dört bir yanındaki çiftçiler, Spirulina'yı sürdürülebilir, erişilebilir ve besleyici bir gıda kaynağı olarak yetiştirmek için çalışıyor. Astronotlar yiyor. Dünyanın dört bir yanındaki kuruluşlar, doğal bir gıda renklendiricisi olarak kullanıyor. Sulara ve havaya olan katkıları anlatılıyor. Bariz olan faydaları milyarlarca yıldır görülüyor, tekrar tekrar ispatlanıyor ve sağlık kaynağı olan bu doğal gıda yeni hayranlar toplayarak yol almaya devam ediyor. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla, güvenle...

  • 10 Adımda Kedinize Taşıma Çantasını Sevdirin

    Kediniz evinizi kendi kişisel alanı olarak gördüğünden, oradan ayrılmaya pek istekli değildir; özellikle de gidilecek yer bir veteriner kliniğiyse ve oraya gidip gelirken bir taşıyıcı çantada olması gerekiyorsa. Kedinizin veteriner ziyaretleri ve diğer gezilere ilişkin korkusu, onu kendi ortamında, kendi zamanında, bir taşıyıcıya alıştırılarak hafifletilebilir. Gerçek şu ki çoğu kedi, kendi topraklarından alınıp bilinmeyen yerlere götürülmekten muhtemelen asla hoşlanmayacaktır. Ancak kediniz taşıyıcı çantasını güvenli bir alan olarak öğrenebilirse, onu A noktasından B noktasına götürmenin içerdiği birçok stres etkeninden birini ortadan kaldırmış olursunuz. Kedinizin Taşıma Çantasını Sevmesi Neden Önemli? Bu Kadar ÇabayaNe Gerek Var? Kedinizle seyahatiniz sadece veteriner ziyaretleri için gerekiyorsa dahi kedinizin taşıma çantasını sevmesi önemlidir. Bunun en önemli nedeni ise hemen her hastalığın nedenleri arasında stresin de yer almasıdır. Kedinizin herhangi bir rahatsızlığına veteriner hekim ziyaretlerinin de sebep olduğu stresin de katkı sağlamasını ya da rutin ziyaretlerinizin bir soruna yol açmasını istemezsiniz. Bir diğer önemli neden ise afetlerdir. Hemen hemen her şehrinin deprem riski barındırdığı ülkemizde, acil bir durumda kalınması ve hayatımızdaki patili bireylerin de bu nedenle panik halinde olmaları durumunda güvenli alanlarına gelmekten mutluluk duymalarının oldukça önemli olduğunu artık ne yazık ki hepimiz biliyoruz. 1. Adım: Doğru Taşıma Çantasını Seçmek Taşıma çantasının boyutu, onun ayağa kalkıp dönebileceği kadar büyük ancak içeride kendini güvende ve emniyette hissedecek kadar küçük olmalıdır. Taşıma çantasının birden fazla yönden açılabilir olması gerekir. Hem üstten, hem önden hem de yanlardan açılan bir taşıma çantasına onu yerleştirmek de onun güvende hissetmesi de çok daha kolay olacaktır. Bunun yanı sıra pek çok uzman, sert (kalıplanmış plastik) taşıyıcıların araba yolculuğu için daha güvenli olduğunu düşünüyor çünkü emniyet kemerine (hava yastığının açılma tehlikeleri nedeniyle ön koltukta değil, arka koltukta olmalılar) üstteki koldan kaydırarak kolayca sabitlenebilirler. 2. Adım: Travma Hatırlatıcılarından Kurtulmak Hayatınızdaki patili birey geçmişte bir taşıyıcı çantayla olumsuz bir deneyim yaşadıysa "kötü" taşıyıcıdan farklı türde yeni bir taşıyıcı almak iyi bir fikirdir. 3. Adım: Ortamı Doğru Hazırlamak Taşıma çantasını eve götürdükten sonra, onu kedinizin bulunduğu ortamın kalıcı bir parçası haline getirmek önemlidir. Bu nedenle onu kedinizin vakit geçirdiği bir yere (yüksek yerleri sevdiklerinden) örneğin bir koltuk veya sandalye üzerine yerleştirin. Kediler sıcağı çok sevdikleri için, mümkünse taşıyıcıyı güneş ışığı alan bir yere veya bir ısı kaynağının yakınına (ama çok yakınına değil) yerleştirin. Yanlışlıkla kapanmamaları için kapılarının kapanmayacağından emin olun. Taşıyıcının içine kedinizin sevdiği bir örtü ya da sizin kokunuzun olduğu bir kıyafetle birlikte küçük bir yatak hazırlayın. 4. Adım: Doğru Tavır Kedinizi taşıyıcıyı incelerken ve özellikle de içeri girdiğinde onu övgüyle, severek ve ikramlarla ödüllendirin. Unutmayın, amaç yavaş yavaş onu taşıyıcıya alıştırmak ve orayı ziyaret etmekten hoşlanacağı bir yer haline getirmektir. 5. Adım: Doğru Koz Bir sonraki adım onu ​​yemekle baştan çıkarmaktır. Bu yüzden yemek tabağını taşıyıcıya yakın bir yere koyun. Eğer hâlâ tabağına gelmeyecek kadar şüpheleniyorsa, yiyebilmesi için tabağı yeterince uzağa taşıyın. Onu daha da baştan çıkarmak için yemeğinin üzerine sevdiği özel bir ödül mamasından az miktarda ekleyin. Bu mama kabından tereddüt etmeden yemeye başladıktan sonra, taşıyıcıya çok yakın bir yerde rahatlıkla yemek yiyene kadar her öğünde kaseyi biraz daha yaklaştırmaya başlayın. Daha sonra, mama kabını taşıyıcının hemen girişine, kedinizin, içeri adım atmadan mama yiyebileceği bir noktaya yerleştirin. 6. Adım: Küçük Kurnazlıklar Artık çıtayı yükseltmenin zamanı geldi. O yüzden kedinizin en sevdiği oyuncak ve ödül mamalarından birkaçını rastgele zamanlarda taşıyıcıya koyun. Buradaki fikir, taşıyıcıyı her gördüğünde hoş, eğlenceli ve lezzetli şeyleri de görmesi ve onu sevdikleriyle ilişkilendirmektir. 7. Adım: Küçük Hamleler Birkaç gün boyunca taşıyıcı girişinin hemen içine yerleştirilen mama kabından yemek yedikten sonra, kabı daha da içeri itme zamanı gelmiştir. Kedi yemek yerken tamamen içeride durana kadar, kabı her gün taşıyıcının birkaç santim arkasına doğru kaydırın. 8. Adım: Sabır Siz ve hayatınızdaki patili birey yukarıdaki adımların tümünü başarıyla tamamladıktan sonra, çok ama çok sabırlı olmanın zamanı geldi. Sabırla beklemeniz gereken şey, kedinizin taşıma çantasında takıldığını ve orada uyukladığını görmektir. Bu süreç birkaç hafta, hatta birkaç ay sürebilir; bu nedenle yiyecekleri, ödül mamalarını, oyuncakları ve diğer eğlenceli şeyleri taşıyıcıya koymaya devam ederken sabırlı olmanız ve taşıyıcıya her yaklaştığında ona bol bol övgüler yağdırmanız gerekir. 9. Adım: Denemeler Kediniz taşıyıcıda kendini evindeymiş gibi hissettiğinde, onu içerideyken çok kısa bir süreliğine kapıyı kapatmayı deneyin ancak hayatınızdaki patili birey endişelenmeden veya paniğe kapılmadan önce onu dışarı çıkardığınızdan emin olun. Her antrenman seansında taşıma çantasındaki süreyi yavaşça 30 saniyeden bir dakikaya kadar uzatın. Kedinizi üzmeden kapıyı uzun süre kapatabildiğinizde, onu kısa araba gezilerine götürerek veteriner kliniğinde durmayan hareketli bir arabanın taşıyıcısında olmaya alışmasını sağlayabilirsiniz. 10. Adım: Yumuşak Yüzleşmeler Hayatınızdaki patili bireyin, taşıma çantasında dinlenerek, oyun oynayarak ve yemek yiyerek vakit geçireceği noktaya ulaştığınızda, onu bir yere götürme zamanı geldiğinde, bu ikiniz için de travmatik olmamalıdır. Veteriner hekiminizle bunu görüşüp sahte bir randevu isteyin. Bu randevuda taşıma çantasıyla kliniğe gidip veteriner hekiminiz tarafından ilgi görüp hiçbir müdahale yapılmaksızın evinize dönün. Bu sahte randevuda gerildiğini görürseniz gerçek randevudan önce bir defa daha uygulayın. Gerçek randevunuzda ise, örneğin sabah 10:00'da randevunuz varsa ve kediniz sabah 9:00'da biraz uyumak için taşıma çantasına girdiyse, siz evden çıkmaya hazır olana kadar kapıyı kapatın. Kedinizle birlikte eve her döndüğünüzde, taşıyıcısını iyilik ile ilişkilendirmeye devam etmesi için başlangıçtaki gibi birkaç yemek, oyuncak ve ödül maması sağlamaya geri dönün. İdeal olarak, kediniz taşıyıcısını rahat ve güvenli bir alan olarak görecektir. Eğer hayatınızdaki patili birey uzun yıllardır bu travmayı yaşıyorsa, anksiyetesi varsa ya da kolay geri çekilen bir yapıya sahipse veteriner hekimizle her gerçek randevunuzdan sonra bir de sahte randevu ayarlayın. Referans Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Kedi ve Köpek Mamalarında Kullanılan 4 Zehirli Bileşen

    Kaliforniya, kanser ve diğer hastalıklarla bağlantılı 4 gıda katkı maddesini yasaklayan ilk eyalet oldu. İnsan gıdalarına eklenmesi yasaklanmış Potasyum Bromat (E924), Propil Paraben (E218) ve Erythrosine (E127), aynı etkileri gösterdiği halde kedi ve köpek mamalarına ya da ürünlerine eklenebiliyor. Kaliforniya’yı, Illinois ve New York da takip etmek üzere benzer yasa tasarıları çıkarıyor. Bu yasa tasarısıyla listeye beşinci güvenli olmayan gıda katkı maddesi olan Titanyum Dioksiti (E171) de eklediler. Ama tahmin etmesi güç değil: Elbette kedi ve köpekler için kullanımı serbest! Peki bu bileşenler ne amaçla kullanılıyor ve zararları ne? 1. TİTANYUM DİOKSİT (E171) NEDİR? Titanyum dioksit mamalrın tadını ve dokusunu değiştirmek için kullanılan bir oksittir. Maruz kalınması gözleri, burnu ve boğazı tahriş edebileceği gibi akciğer kanserine neden olduğu da kanıtlanmıştır. 2. ERYTHROSINE (E127) RED DYE-3 NEDİR? Pembemsi, kırmızımsı bir renktedir ve hayvan mamalarında et rengi vermek için kullanılır. Aşırı duyarlılığa, dolayısıyla alerjilere ve hafıza sorunlarına neden olmaktadır. 1985 yılında FDA komisyon vekili, Red Dye 3’ün yani Erythrosine’in bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirtmiştir. Buna rağmen insan gıdalarında kullanımının yasaklanmasına dair teklif tam 26 defa ertelenmiş ancak hayvan gıdalarında kullanımı bugüne kadar kaldırılmamıştır. 3. PROPİL PARABEN (E218) NEDİR? Parabenler sindirim sistemi, cilt, akciğerler ve plasental transfer yoluyla canlı organizmalara nüfuz eden koruyuculardır. Vücutta biriktikleri ve zamanla kansere, üreme sorunlarına ve östrojen bozulmasına yol açabildikleri kanıtlanmıştır. 4. POTASYUM BROMAT (E924) NEDİR? Fermantasyon özelliğini artıran, ürün hacmini artıran birçok bir katkı maddesidir. Güçlü bir oksitleyicidir ve kansere neden olduğu kanıtlanmıştır. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Köpekler Üşür Mü? Köpeklerin Kış Bakımı Rehberi

    Kış geldi. Hava soğuk, yağışlı ve yer yer karlı. Şimdi hayatımızı paylaştığınız köpekleri ya da destek olduğumuz evsiz köpekleri soğuk kış aylarında güvende tutmaya hazırlanmanın zamanı geldi. Köpekler Üşür Mü? Hava Köpekler İçin Ne Kadar Soğuk? NOT: Bu bölümü hazırlamamızın asıl nedeni, severek takip ettiğimiz bir köpek davranışı uzmanınca, bu konuya kafa yormanın ya da bu konuda onlar için üzülmenin anlamsız olduğunun açıklandığı bir videonun yayınlanmış olmasıdır. Bunu açıklarken verilen bilgiler elbette doğruydu ancak ifade şeklindeki bazı eksiklerin varlığının, muhtemelen bu sırada tahmin edilmemiş bazı istenmeyen genellemelere ve tutumlara yol açması bizler için endişe verici oldu. Köpeklerin; vücut ısıların bizden yüksek olması (38,5 derece) ve kalbinin dakikada 90 kez atması, saatte yaklaşık 4000 litre sıcak kanın vücutlarında dolaşması, kürkleri ve ter bezinden yoksun deri yapıları gibi nedenlerle, çıplak olarak dışarda kalmış bir insana göre soğuğa karşı oldukça dayanıklı, sıcağa karşı da bir o kadar dayanıksız oldukları bir gerçek. Ama bu noktada birçok değişken de mevcut. Kürk tipi, Kürk rengi, Beden, Ağırlık, Genetik yatkınlıklar, Yaş, Rüzgar olup olmaması Islak olup olmaması Mevcut bir kar ya da yağmurun olup olmaması ve hangisinin olduğu Güneş ışığını kısıtlayan bulut örtüsü olmaması gibi faktörler köpeklerin soğuğa karşı dayanıklılığını önemli ölçüde etkilemektedir. Alaska Kurtlarını, Sibirya kurtlarını, Newfoundlands ve Bernese Dağ Köpeklerini düşünün. Boyutları ve katmanlı tüy yapıları, onları soğuk hava koşullarından korumaya yardımcı olur, ancak hava diğer türler için ne kadar soğuk? Hava 7 derecenin altına düşmeye başladığında, hava koşullarının köpekler, özellikle de tek katmanlı tüy yapısı olanlar, kısa tüylüler, küçük ırklar, yaşlı köpekler, sağlık sorunları olanlar ya da yetersiz beslenenler üzerindeki olumsuz etkileri görülmeye başlanır. 0 derecenin altındaki havalarda ise titreme, kaygı, hareket etme isteğinde azalma, gerginlik ve genel halsizlik belirtilerine gerçekten dikkat etmeye başlamanız gerekir. Sıcaklık -6 derecenin altına düştüğünde ise hipotermi ve donma tehlikesi ortaya çıkıyor. Peki hayatımızı paylaştığımız köpekleri ya da destek olduğumuz evsiz köpekleri soğuk kış aylarında nasıl güvende tutabiliriz? A. EVDEKİ KÖPEKLERİ SOĞUKTAN KORUMA YOLLARI: 1. Evdeyken Aktif Olmalarını Sağlamak Bazı köpekler soğuğa çıkma konusunda çok isteksiz olabilirler. Eğer durum buysa, onları zorla dışarı çıkarmaya çalışmak yerine, dışarı çıkması gereken zamandan önce oyun oynamasını sağlayın. 10-15 dakika süren bir oyun, hem ihtiyaçlarını gidermesi için vücudunun hazırlanmasına hem de dışarı çıkmaya motive olmasına katkı sağlayacaktır. Not: Tıpkı bizler gibi onlar da yeni olana karşı heyecan duyarlar. Dolayısıyla oyun oynamayı sevmediğini düşündüğünüz bir köpek, aslında mevcut oyuncaklarından sıkılmış da olabilir. Genel olarak öten oyuncakları seviyorsa, farklı öten oyuncaklar; peluş oyuncaklar seviyorsa farklı peluş oyuncaklar alarak ve oyuncağı elinize alıp heyecanlı bir tavır segileyerek onu teşvik edebilirsiniz. 2. Beslenme Düzenini Güncelleyin Köpeğinizi kışın ne kadar beslemeniz gerektiği büyük ölçüde köpeğe bağlıdır. Kış boyunca dışarıda aktif mi veya başka sportif aktivitelerle meşgul oluyor mu? Bu durumda, ısınmak için kullandıkları ekstra enerjiye ayak uydurabilmek için bu sezon fazladan birkaç kaloriye ihtiyaçları olabilir. Öte yandan, eğer köpeğiniz kışın daha hareketsizse, yatağında uzun uzun yatmayı ya da yanınıza gelip size sarılmayı tercih ediyorsa, aslında kışın daha az kaloriye ihtiyaç duyabilir. Köpeğinizin genel rutini değiştiyse ve beslenme değişikliğinden emin değilseniz güvenilir ve alanında uzman bir veteriner hekime danışınız. Tıpkı bizler gibi köpekler de de soğuk kış aylarında hastalıklara karşı daha korumasız olabilirler. Bu nedenle hem bağışıklık tepkilerini güçlendirmek hem de köpeğinizin hasta olup olmadığını nasıl anlayacağınızı öğrenmek önemlidir. Köpeğinizin genel durumunda şüphenizi çeken bir durum varsa güvenilir ve alanında uzman bir veteriner hekime danışınız. 3. Kışa Özel Tehlikelere karşı Dikkatli Olun Yazın sıcak asfaltın risk oluşturduğu patilerini, kışın da kışa özel tehlikeler bekleyebilir. Örneğin tuz ve diğer buz eritici kimyasallar hayatınızdaki patili birey için çok tehlikelidir. Buzu ve karı eritmek ve yeniden donmasını önlemek için kullanılan tuz türleri (tipik olarak kalsiyum veya sodyum klorür) hassas patilere oldukça zararlıdır. Karlı bir bölgede yaşıyorsanız köpek patikleriyle köpeğinizin patilerini koruyabilirsiniz. Ek olarak, köpeğinizi antifriz veya diğer zararlı kimyasallarla karşılaşabileceği araba yollarından ve otoparklarından uzak tutun. Antifriz tatlıdır ve köpekler onu yalayabilirler. Antifriz son derece zehirlidir ve ölümcül olabilir. Yürüyüşten geldikten hemen sonra, kışın kurutucu etkisine engel olmak adına patilerini yeni doğan bir bebek için de uygun olacak kadar ılık suyla yıkayın. Parmak aralarını da yıkadığınıza emin olun. Temiz bir havluyla patilerini kurulayın. Dışarıda ıslandıysa başka bir temiz havluyla vücudunu, karnını ve bacak içlerini kurulayın. Yürüşten geldikten sonra yeni doğan bir bebek için de uygun olacak kadar ılık su içmesi için onu teşvik edin. Köpekler akan suyu içmeyi severler. Patisini yıkarken suyu biraz daha kısıp içmesine izin verebilirsiniz. 4. Arabada Gözetimsiz Bırakmayın: Nasıl ki yaz aylarında arabalar ölümcül derecede ısınabiliyorsa, soğuk havalarda da sıcaklıklar çok hızlı düşebiliyor. Köpeğinizi uzun süre arabada bırakmak yerine daima yanınıza alın. 5. Köpek Artriti: Tıpkı insanlar gibi yaşlı köpeklerde de sıklıkla artrit görülür. Soğuk havalarda artrit daha belirgindir. Eklemler sertleşir ve hareket kabiliyeti kısıtlanır. Uzun yürüyüşleri azaltmanız, günlük aktiviteyi sıcak ev ortamında gerçekleştirmeniz ve dışarıya sonra çıkarmanız, Onu sıcak tutmanız, Kaygan zeminlerden kaçınmanız, evdeki aktif zamanları için halı vb. kaymasını önleyici zemin kullanmanız. Merdiven kullanması gereken durumlarda desteklemeniz ya da mümkünse merdiven kullanımından uzak durmasını sağlamanız oldukça önemlidir. B. BAHÇEMİZDEKİ KÖPEKLERİ SOĞUKTAN KORUMA YOLLARI: 1. Kapalı Bir Alan Sağlamaya Çalışın İlk akla gelen ama en etkili çözümdür. Kapalı bir alan sağlamaktan kasıt, küçük bir klübeye kapatmak değil, elbette. En iyisinden daha az iyisine doğru sıralamak gerekirse: Yatağının, mama ve su kabının, oyuncak kutusunun sığabileceği; kendi boyutunun en az 3-4 katı büyüklüğünde, çok sıcak ve çok soğuklarda kullanması için konteyner mini ev. İçine girip çıkabileceği, su girmeyecek, soğukta güvenle sığınabileceği bir klübe. Üstü ve en azından 3 kenarı kapalı (gerekirse brandayla) yerden yüksek bir alan. 2. Bir Kazak Giydirin Islanması mümkün olmayan bir alan sağlanabildiyse, ayağına dolaşıp düşmesine neden olmayacak şekilde ayarlanmış eski bir kazak giydirebilirsiniz. Ancak eğer ıslanma ihtimali varsa, üzerinde ıslak bir kazakla gezmesine neden olmanın çok daha büyük sorunlara zemin hazırlayacağını unutmamalısınız. Ayrıca; başka köpeklerle bir aradaysa bu kıyafetin karşı tarafça kullanılacak bir silah olmayacağından, o kazakla çekip kaçmasının mümkün olmayacağı bir konumda kalmayacağından, bahçenizde bu kazağın takılıp onu zor durumda bırakmayacağından emin olmalısınız. 3. Yerden Yüksekte Olmasını Sağlayacak Bir Yatak Yapısı gereği yerden yüksekte olan bir yatakla onu yerden gelecek soğuk havadan koruyabilirsiniz. Bunun yerine eski bir koltuk kullanabilir ya da mevcut yatağının altına karton ya da mukavva ile yükseklik verebilirsiniz. 4. Ilık Yiyecek ve Ilık Su Bir bebeğin yemesinde ve içmesinde sakınca olmayacak ılıklıkta yiyecek ve içeceklerle içini ısıtabilirsiniz. Suyunu bu ılıklık seviyesinde verebilirsiniz. 5. Açık Alan Isıtıcısı Bir açık alan ısıtıcısıyla, onu en soğuk zamanların endişesinden kurtarabilir, böylece siz de evinizde huzurla dinlenebilirsiniz. C. EVSİZ KÖPEKLERİ SOĞUKTAN KORUMA YOLLARI: 1. Köpeklerde Hipotermi Köpeğin vücut ısısı belirli bir seviyeye ulaştığında hipotermi oluşmaya başlar. Soğuk havanın sıcaklığı ve süresi hafif, orta veya şiddetli hipotermiye neden olabilir. Bu durum kan akışını, kalp atış hızını, nefes almayı ve ciddi vakalarda bilinç kaybını ve ölümü beraberinde getirebilir. Semptomlar arasında zayıflık, titreme, zihinsel keskinlik eksikliği, kas sertliği ve sığ nefes yer alır. Evsiz bir köpekte -hafif de olsa- bir hipotermi vakası olduğundan şüpheleniyorsanız derhal bir veteriner hekime danışınız. 2. Köpeklerde Donma Donma sıklıkla patilerde meydana gelir ve patilerde, parmak aralarında ya da taban iç kısımlarında biriken buzların bir sonucudur. Köpeğin patisindeki ter bezleri nemi serbest bırakır ve soğuk havalarda bu nem donabilir. Bu da buz toplarının oluşmasına neden olur. Köpeğin topallamasına veya zıplamasına neden olabilen bu buzlanmalar, uzun süreli yürüyüşte köpeğin ayağını kesebilir veya zedeleyebilir. Kuyruklarda ve kulaklarda da donma ise, bu bölgelerin sert ve solgun olması ile kendini göstermeye başlar. Evsiz bir köpeğin topalladığını, patisinin hasar görmüş olduğunu, kulaklarının solgunlaşmış ve sert olduğunu ya da son noktada kuyruğunun kaskatı bir görünümde olduğunu görürseniz derhal bir veteriner hekime danışınız. 3. Vücudun Savunmasız Kalması Kışın iyi beslendiklerinden emin olmak oldukça önemlidir. Bu süreçte taze mamalarla beslemek, hiçbir insanın yemeyeceği bir gıdayı vermemek, suyun onlar için tıpkı bizlerde olduğu gibi kışın da önemli olduğunu unutmamak ve eksik etmemek oldukça önemlidir. Ayrıca sıcak bir şeyler yemesi amacıyla bol tuz ve kimyasal içeren ticari hayvansal tabletler kullanmak yerine, taze olarak hazırlayıp -mümkün değilse az miktarda yapıp ılık suyla çoğaltmak dahi diğer alternatiften daha sağlıklıdır- fazladan su ihtiyacına ve bağışıklık tepkisi düşüklüğüne neden olmamamız gerekir. Bağışıklık tepkilerini güçlendirmek adına, hazırladığımız bu sulara pancar ve kabak da ekleyebilir; daha pratik bir çözüm isterseniz mağazalarımıza da göz atabilirsiniz. 4. Stresten Uzak Durmalarını Sağlamak: Evsiz hayvanları destekleyen herkes, onların mücadele ettiği en büyük sorunlardan birinin de stres olduğunu gözlemleyebilmektedir. Bu stres sadece yiyecek, su ve barınma sebebiyle değil, sosyal ve sevgi dolu bir varlık olan köpeğin "istenmemeyi sindirmesi" gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Elbette bunu tek başınıza engellemeniz mümkün değil. Ancak bulunduğu lokasyonda sizlerle negatif iletişime giren kişilerle yaşadığınız gergin konuşmaların da onlarda stres düzeyini arttırdığını, bu kişilere hatta ilereyen zamanlarda bu kişilere benzer olduğunu düşündüğü kişilere de tepki göstermelerine neden olduğunu ve bu tepkilerin hayatlarına da mal olduğunu unutmamalı, son gücümüzle de sabrımızı kullanmalıyız. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Kedi Kumu Kokusu Önleyici Tarifi

    Kedi kumu kokusunu önlerken onların gergin zamanlarının ya da sindirim sorunlarının da üstesinden gelebileceğinizi biliyor musunuz? Hem de evde, kendi imkanlarınızla hazırlayabileceğiniz pratik bir tarifle! Kedi Kumu Kokusu Önleyici Tarifi: 1 bardak karbonata, 1-2 damla kediniz için uygun esansiyel yağ ekleyin. Karışımı bir gece cam kavanozda dinlenmeye bırakın. Her gün kum kabını temizledikten hemen sonra 1 yemek kaşığı esansiyel yağ ve karbonat karışımından ekleyip karıştırın. Esansiyel yağların aromatik faydaları, kediniz tuvaletine adım attığında havaya yayılacaktır. Kedi tuvaletlerine eklenen esansiyel yağlar, kediniz için oldukça faydalı olabilir. Örneğin, sağlıklı bir sindirim sistemini desteklemek için kedilere yönelik bir sindirim karışımı (Kakule, Ardıç vb.) ekleyebilirsiniz. Gergin veya endişeliyken (örneğin evde misafir olduğunda) Lavanta ekleyebilirsiniz. Sadece kum kokusunu engellemek içinse Sedir ekleyebilirsiniz. Dikkat Edilmesi Gerekenler: Kedinizin buna alışması için zaman tanımak ve onu zorlamamak oldukça önemlidir. Bu nedenle karışım içermeyen ikinci bir kum kabı kullanmanız önerilir. Kedinizin her iki kum kabını da kullandığından ve herhangi bir olumsuz etki yaşamadığından emin olduktan sonra, karışım içermeyen kum kabını kaldırabilir veya evdeki tüm kum kaplarına esansiyel yağ ekleyebilirsiniz. Bu süreçte esansiyel yağların analizlerinin olmasına dikkat etmek çok önemlidir. Çünkü esansiyel yağlar yoğundur ve etki gücü yüksektir. Kullandığınız kum kokusuz olmalıdır. Kedinizi zorlamamak ve süreci görmek adına alternatif bir kum kabı kullanmak kedinizin sadece psikolojik sağlığı için değil (belki de henüz bilmediğiniz bir hassasiyeti nedeniyle mevcut esansiyel yağdan uzak durmasına engel olmamak suretiyle) bedensel sağlığı için de önemlidir. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • C-Phycocyanin (Fikosiyanin) Nedir?

    C-Phycocyanin (Fikosiyanin), fotosentez sürecinin önemli bir parçasını oluşturan karakteristik mavi renge sahip proteine bağlı bir bitki pigmentidir. Fikosiyanin (C-phycocyanin), düşük ışık koşullarında klorofilin oksijen üretiminin verimliliğini artırır. Fotosentez, bitkiler, algler ve bazı bakterilerin karbondioksit ve güneş enerjisini genellikle glikoz şeklinde kimyasal enerjiye dönüştürdüğü biyokimyasal süreçtir. Peki fotosentezin bir parçası, nasıl oluyor da kanser tedavisinde bile destekleyici bir rol oynayan güçlü bir antioksidana ve güçlü bir bağışıklık tepkisi güçlendiriciye dönüşebiliyor? Işık enerjisinin emilimi ile fikoyosiyanin, güneş enerjisinin kimyasal enerjiye dönüştürülmesinde merkezi bir rol oynar. Bu da organizmalar tarafından metabolik süreçlerinde kullanılır. Fikosiyanin mavi renkli, kokusuz, toksik olmayan, suda çözünebilen, güçlü floresan özelliğe sahip doğal bir renk maddesidir. Antioksidan ve serbest radikalleri uzaklaştırıcı etkilerinden dolayı, nutrasötik ve farmasötik(ilaç) olarak kullanılma potansiyeline de sahiptirler. Bu bağlamda fikosiyanin üretimine ve kullanımına olan ilgi son yıllarda giderek artmaktadır. Nutrasötik nedir? Gıda formunun dışına çıkarılmış, toz, tablet ya da kapsül formuna getirilmiş, tedavi amacıyla yararlanılan besin ve besin bileşenleridir. Fikosiyaninin antioksidan ve antiinflamatuar aktiviteler, antiplatelet, hepatoprotektif ve kolesterol düşürücü özellikler gibi birçok biyolojik aktiviteye sahip olduğu yapılan birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. Hiç Fikosiyanin Görmediniz Mi? Bir Daha Düşünün Spirulina'nızı kefire ya da yoğurda karıştırınız, biraz birkaç saat beklediniz ve maviye mi dönüşmeye başladı? Spirulina'yı su ile içmeye çalıştınız (ki onu tüketmek için pratik ve lezzetli birçok harika yöntem varken bunu tavsiye etmeyiz) sonra bardağı öylece bıraktınız ve geri döndüğünüzde bebek mavisi miydi? İşte, bu mavilik c-phycocyaninin (fikosiyaninin) ta kendisi! C-Phycocyanin (Fikosiyanin) Nelerde Bulunur? Fikosiyanin mavi yeşil aglerde ve içlerinden gıda olarak tüketileni olan Spirulina'da bulunur. Ancak fikosiyanin tek başına oldukça özel etkiler gösterebildiğinden, spirulinaların içinden bir bölümü ya da tamamı çıkarılabilir veya yetişme koşullarına bağlı olarak bazı spirulinalarda daha az bazılarında daha fazla bulunabilir. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Mama ve Maltların Gerçek Yüzü

    Küçük Bir Arpa Meselesi Ticari evcil hayvan mamanızın ve/veya maltınızın etiketini kontrol ederseniz, bu içeriğin listelendiğini görebilirsiniz, ancak hayatınızdaki patili bireye gerçekten faydası olabilir mi? İşte formüllerinin ortak bir parçası olmasının gerçek nedeni ve hayatınızdaki patili birey için gerçekten zararsız olup olmadığı gerçeği. Tam 19 kaynak ve referansın ışığında. MALTLARDA ARPANIN YERİ Arpa, evcil hayvan mamalarının büyük çoğunluğunda kullanılırken, maltlardaki "malt" bileşeninin yapımında da kullanılır. Evcil hayvan mamalarında kullanılması zorunlu olmamakla birlikle maltların yapımında, içeriğe göre %20-50 bandındaki miktarlarda kullanılması gerekmektedir. Daha fazla malt kullanımı demek daha az vitamin, mineral ve antioksidan kaynağı kullanımı demek olacağı gibi, daha fazla tahıl kullanımı anlamına da gelmektedir. Madalyonun diğer yüzündeki gerçekler ise şunlardır: Yüksek malt oranı, yüksek arpa miktarıdır. Yüksek arpa miktarı, düşük maliyettir. Yüksek malt oranı, içeriğinde düşük miktarda bulunan besin ögelerini söyleyebilmek ama maliyetini etkilemeyecek oranda kullanabilmektir. Düşük miktarda güçlü besin ögesi kullanımı, düşük maliyettir. Yüksek malt bazen arpa değildir. Bu durum çok daha acıdır. Malt(arpa) yerine malt extresi kullanımı, malt yapımında kullanılan tahıl ürününün belirsizliğidir. Zira arpanın sadece yüksek miktarı zararlı ancak toksik değilken, her tahıl ve geçirilen her evre için durum böyle değildir. Arpa Nedir? Maltlarda yüksek oranda bulunması normalleştirilmiş, ticari mamaların çok büyük çoğunluğunda azımsanamayacak miktarlarda yer alan, kedi çimlerinin vazgeçilmezi arpa nedir? Arpa (Hordeum vulgare), Poaceae çimen familyasına aittir ve ürettiği yenilebilir tahıllarla tanınır. Buğday, pirinç ve mısırdan sonra dünya çapında yetiştirilen dördüncü en büyük tahıl ürünüdür ve karbonhidrattır. Arpanın uzun bir kullanım geçmişi vardır. Antik Mezopotamya'da para birimi olarak kullanılıyordu. Romalı tarihçi Yaşlı Pliny de Antik Yunan'da bu yiyeceğin gladyatörlere verildiğini ve onlara "arpa yiyenler" denildiğini yazmıştır. Üretimi oldukça kolay ve yetişme süreci hızlıdır. Fazladan bakım gerektirmez. Fazla su gerektirmez. Maliyetini her bitkiyle kıyaslamaya gerek yoktur, sadece diğer tahıllarla kıyaslandığında dahi oldukça düşük maliyetlidir. MAMALARDA ARPANIN YERİ Arpanın evcil hayvan gıdalarında kullanılmasının nedeni, daha ucuz olmasıdır. Karbonhidrat açısından zengindir ve bu karbonhidrat dolgu maddeleri, üreticinin tariflerinde çok daha pahalı olan hayvan ve bitki miktarını azaltmasına olanak tanır. PEKİ ARPA KÖPEKLERİMİZ VE KEDİLERİMİZ İÇİN İYİ Mİ? Gerçek şu ki arpa da tıpkı buğday ve pirinç gibi bir tahıldır. Köpeklerin ve kedilerin karbonhidratlara biyolojik ihtiyaçları yoktur ve karbonhidratlar vücutlarında yalnızca şekere dönüşür. Dahası, köpeklerin ve kedilerin sindirim yolları kısadır. Dolayısıyla bu hayvanlar için tercih edilen enerji kaynağı karbonhidratlar değil protein ve/veya yağ içeren kaynaklardır. Ancak hayatınızdaki patili bireyin gerekirse az miktarda arpa tüketmesi durumunda toksisite açısından herhangi bir sorun yoktur. Çoğu insanın mali durum nedeniyle evcil hayvan mamalarına tahıl eklemeye başvurması ya da tahıl eklenmiş mamaları almaları gerekebilir. Çok küçük miktarlarda verildiği sürece bu sorun değildir. Ancak onlar için değerli olan hiçbir önemli besin ögesini içermedikleri bilinmelidir. Yani tıpkı insanların fast food yemesinin toksik olmaması ve nadiren yemelerinde de hiçbir sorun olmaması gibi patili bireyler de metabolik strese neden olan böyle yiyecekleri tüketebilir. Ancak amaç, doğuştan gelen metabolik mekanizmalarla uyumlu olan sağlıklı gerçek gıdalardan alınan kalorilere öncelik vermektir. Köpekler ve kediler için %20'den az nişastalı karbonhidrat içeren bir diyet, en besleyici ve metabolik açıdan en az stresli olanıdır. Arpanın içerdiği besin değerlerinin ise patili bireyler için sindirimi çok daha kolay ve besleyici olan alternatifleri vardır. Örneğin arpa ortalama olarak %3 oranında lif içerir. Ancak karnıyarık otunun lif içeriği %77'dir. Arpada toplam %9 oranında niasin (B3 vitamini), tiamin (B1 vitamini) ve piridoksin (B6 vitamini) bulunur. Spirulina'da B vitaminleri oranı %19-21'dir. Tüm bu kıyaslamalar çeşitlendirilebilir çünkü arpanın %73'ü karbonhidrattır. ARPA KÖPEKLERİMİZ VE KEDİLERİMİZ İÇİN NE KADAR KÖTÜ? En önemli diğer nokta da hem mamalarda hem de kedi maltlarında olmaması gereken miktarlarda sıklıkla kullanılan arpanın, yukarıda belirtilen besinlerin küçük miktarlarına sahip olmasına rağmen, doğal olarak oluşan ve bağlayıcı görevi gören bir protein olan gluten ve lektin içermesidir. Gluten bir anti-besleyicidir. Bu, vücudun önemli minerallerini ve besin maddelerini emdiği anlamına gelir. Gluten bağırsak geçirgenliğine yol açarak hayvanların bağırsaklarında iltihaplanmaya neden olabilir ve bu da kilo kaybı, ishal ve daha fazlası gibi rahatsız edici semptomlara yol açabilir. Yapılan çalışmalarda hayvanlarda lektinlerin demir, çinko ve kalsiyum gibi minerallerin emilimini engellediği bulunmuştur. Mide bulantısı, ishal, mide rahatsızlığı ve iltihaplı durumlar gibi yan etkilere yol açabilirler. Arpada bulunan diğer anti-besin maddeleri fitik asit ve saponinlerdir. Uygun gıda hazırlığı yoluyla bu anti-besin maddelerini en aza indirmenin yolları olsa da (örneğin, bir çalışma, ıslatmanın buğday ve arpadaki fitatları azaltmaya yardımcı olabileceğini belirtmektedir), en iyi eylem yolu yine de bu tahılları sınırlamaktır. Tüm bunların yanısıra ne yazık ki, geleneksel olarak yetiştirilen arpa yabani ot öldürücülerde bulunan potansiyel olarak kanserojen bir aktif madde olan glifosat ile sıklıkla kirlenmektedir . Özetle patili birey ebeveynleri olarak, bazı alt metinleri daha dikkatli okumamız gerekiyor. Örneğin tahıllara dair gerçeği bilirken arpanın içerdiği çok düşük miktardaki besin ögelerinden bahsedilerek "besin ve lif kaynağı" denildiğinde, üstelik malt yani arpası yüksek olana "iyi" dendiğinde oranlara bakmayı ihmal etmemek önemli. "Bu vitaminin %60'ı maltsa yani arpaysa, arpanın da %73'ü karbonhidratsa, asıl vitaminler nerede? Yarısından fazlası gluten olan bu ürünü neden veriyorum?" diyebilmek de öyle. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

bottom of page